Dolce & Gabbana'nın Suudi Arabistan'da düzenlediği tesettür defilesi, markanın hem stratejik genişleme arzusunu hem de Doğu estetiğine duyduğu ilgiyle örtüşüyor. Gösterişli abaya’lar, kaftanlar ve ince işçilikli başörtüleri, markanın klasik “barok zarafeti” anlayışını taşıyor. Ancak bu defile, yalnızca estetik bir açılım değil, aynı zamanda moda diplomasisinin açık bir örneği.
Koleksiyonun lüks kumaşlarla bezeli detaylarında İtalyan haute couture geleneği korunmuş. Fakat bazı parçalar, kültürel sadeliğin sınırında dolaşıyor. Yer yer tesettür normlarının teatral bir biçimde abartıldığını görmek mümkün, yerel hassasiyetlerle marka kimliğinin dans ettiği ince çizgide bir denge problemi yaratabilir ama sorun çıkmadı.
Moda dünyasında Dolce & Gabbana gibi büyük markaların muhafazakâr giyime yönelmesi yeni bir şey değil; ancak bu defileyle birlikte markanın, estetik kodlarını yeniden yorumlamak yerine onları yerel tüketicilere “gösteri” biçiminde sunması dikkat çekici. Bu, daha çok izleyici etkisi yaratıyor ama kalıcı giyim kültürüne doğrudan bir katkı yapmıyor gibi. Fakat yine de bana göre tamamen yeni satışlar için bir yönelim. Marka Uzun bir dönem Çin zenginlerine yönelmişti ve büyük bir reklam skandalı yüzünden özür dilemişti. Şimdi yeni rotası Arap dünyası gibi görünüyor. İşte bu kadar zıplamak bir marka kimliği için inanılmaz ölümcül bir durum. Bu sebeple avrupada işlerin çok uzun zamandır istenilen seviyede olmadığını da ön görebiliriz.
Esprit Fransa’dan iflas başvurusu
Esprit France'ın iflas başvurusu, hızlı moda çağında markaların "kimliksizlik" yüzünden kaybolduğunun çarpıcı bir örneği. 1980'ler ve 90’larda sade, fonksiyonel ve genç ruhlu tasarımlarıyla tanınan Esprit, son yıllarda trend takibi ile marka DNA’sı arasındaki çizgiyi net çizemedi. Markanın Fransız kolunun kapanması, sadece ekonomik koşulların değil, estetik bir vizyonsuzluğun da sonucu.
Moda açısından bakıldığında, Esprit’in koleksiyonları uzun süredir ne bir tasarım dili oluşturuyor ne de müşteriyi duygusal olarak bağlıyordu. Paris gibi modanın kalbinde bile markanın unutulmaya yüz tutmuş olması, “tasarım kimliği”ne yatırım yapılmamasının sektörde nasıl sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.
Geleceğe dönük olarak, bu iflas bir son değil ama radikal bir yeniden yapılanma zorunluluğunun habercisi. Esprit, belki de yerel pazarlara özel mikro koleksiyonlar veya sürdürülebilir üretim politikalarıyla tekrar ayağa kalkabilir. Ancak bunu modacı eli değmiş, vizyoner bir kreatif direktör başarabilir. ZAten şahsen düşüncem şımarıklıklarından bu hale gelmiş olmaları.
Yeni ortaklık
Jacquemus’un L’Oréal ile yaptığı ortaklık, modern moda markalarının artık sadece giyimle sınırlı kalmadığını; duyusal ve yaşam tarzı kodlarına da girmeye başladığını simgeliyor. Provence kökenli pastoral sadelikten ilham alan Jacquemus’un bir güzellik markasına uzanması, oldukça doğal bir evrim gibi duruyor. Üstelik L'Oréal gibi dev bir oyuncuyla.
Jacquemus, tekstilde uyguladığı sıcak ve yumuşak minimalizmi bu ortaklıkla kozmetik dünyasına taşırsa, ortaya çok rafine, sade ama “anı yaşatan” bir ürün skalası çıkabilir. Ancak marka, güzellik sektörünün endüstriyel beklentilerine karşı özgünlüğünü koruyabilecek mi, asıl sınav bu olacak. L’Oréal’in ticari yapısı ile Jacquemus’un artisanal estetiği arasında ciddi bir kültürel uçurum bulunuyor.
Bu iş birliği, endüstri açısından heyecan verici olduğu kadar öğretici de olabilir: Moda markalarının sadece dış görünüşe değil, kokulara, ten hissine, yaşama dair küçük lükslere dokunmaya çalıştığı yeni bir dönemdeyiz. Eğer doğru yönetilirse, bu birliktelik hem estetik hem de ticari anlamda yeni bir standart yaratabilir.
Ünlü markadan deri üretimine yatırım
Prada'nın, yüksek kaliteli Italyan deri üreticisi Rino Mastrotto’nun %10 hissesini satın alması, moda endüstrisinde dikey entegrasyonun en zarif örneklerinden biri olarak okunabilir. Lüksün sürdürülebilirliği artık yalnızca malzeme seçiminden değil, üretim zincirine olan sahiplikten de geçiyor. Prada da bu farkındalıkla hareket ediyor. Fakat bana göre rakamda bir terslik var. Sadece %10 bir zorlama ifadesi gibi. Sanki İtalyan moda ve endüstrinin masa başında çıkan bir kararla zoraki yaptırılmış bir hareket gibi. Nitekim az biraz açıklandı.
Moda perspektifinden bakıldığında bu yatırım, koleksiyonlara yalnızca kalite katkısı sağlamayacak; aynı zamanda markanın estetik istikrarına ve tasarımlarında daha fazla kontrollü yenilikçiliğe olanak tanıyacak. Prada’nın mat ve yoğun dokulu derileri, Rino Mastrotto’nun know-how’ıyla daha sofistike bir karaktere bürünebilir.
Ancak bu karar üzerinde bana göre rakamda bir terslik var. Sadece %10 bir zorlama ifadesi gibi. Sanki İtalyan moda ve endüstrinin masa başında çıkan bir kararla zoraki yaptırılmış bir hareket gibi. Nitekim az biraz açıklandı. Italyan lüks moda markalarının “yerel üretici ortakları”na dönüş yaptığı yeni bir dönemin sinyali. Küresel rekabette ayakta kalmak için köklere dönüş yapılırken, kaliteyi elde tutmak için zincirin tamamı tasarımcının kontrolüne alınmak isteniyor. Prada, tam da bunu yapıyor: Kontrol, kalite ve kültür arasında sürdürülebilir bir bağ kuruyor.