Ne yazık ki, günümüze kafe özentisi, evlere kadar girdi, cam bardakların yerini poşet çaylar ve kâğıt, plastik bardaklar almaya başladı.

Her şeye rağmen bugün de, sabahın ilk ışıklarıyla demlenen çayın kokusu, uykunun son tatlı izlerini silip, yeni bir güne başlama gücü veriyor.

Elbette çayın erdemleri bu kadar değil. Deminde, sabır ve özenle bir araya gelen hayatın tüm lezzeti saklı. O, aceleye getirilmiş bir dünyanın aksine, yavaşlamanın ve anın tadını çıkarmanın en güzel hali. Sanki bizi durup düşünmeye çağırmak için hayatın hızını yavaşlatmakta.

Birkaç tekerleme ve darbımesel verdikten sonra bir Azerbaycan mahnısına doğru yol alalım:

“Çay nedir say nedir / Biri demdir, ikisi gamdır / Üçü kaide, dördü faidedir / Çıktı mı beşe sür on beşe / Ondan sonra verir neşe / Kırmam seni doldur neyse / Bu da bize düşen hisse.”

“Ehl-i keyif olana / Üçtür çayda kaide / Derde derman sorana / Dördü beşi faide / Gönül ne çay ister ne çayhane / Gönül sohbet ister çay da bahane.”

“Çayı icat etti bir pir / Sabaha iki akşama bir / Çayın üçü adettir / Dördü sıhhattir / Çıktı beşe, vur onbeşe / Çıktı yüze düştü düze / Çay nedir, say nedir / Dök uşağum bir daha.”

“'Çay koy keçeli, yeniden başlıyoruz.”

TRT repertuvarında bulunan, Nida Tüfekçi tarafından derlenen Azerbaycan mahnısının sözleri Zeynel Cabbarzade’nin:

“Kimin ağrıyır canı

Okşayıptı mercanı

Her bir derdin dermanı çay çay çay

Armudu istikanda çay

Üregimiz yananda çay

Aranlısan dağlısan çay çay çay

Etirlisan dağlısan çay çay çay

Herkese gelse gonah

Lazım değil soruşmah

Gelsin yemehten gabah çay çay çay

Gışın garlı savunda

Yayda gırda bayırda

Gezir ne sorağında çay çay çay

Armudu istikanda çay

Üregimiz yananda çay

Aranlısan dağlısan çay çay çay

Etirlisan dağlısan çay çay çay

A gülüm ey

Alın gelin elleri

Kimin yohtur heberi

Okşayıptı mehmeri çay çay çay

Üregim çay çay çay

Etirim çay çay çay

Mehmerim çay çay çay

Çağatay edebiyatının en güçlü şairlerinden Âgehî, “çay” redifli gazelinde çayı dirilik suyuna, bitkilerin güneşine benzetmiş. Çaya ilişkin ritüellerin izlerinden örnekler yansıtmış. Bir kaç beyit aktarabiliriz: Her beyitin altına parantez içinde günümüz Türkçesi ile karşılığını aldım:

Tâki bezm içre harîf-i la’l-i cânân oldı çay

Cân-fizâlıġ içre reşk-i âb-ı hayvân oldı çay

(Çay, meclis içinde sevgilinin dudağının ortağı oldu. Çay, gönül ferahlığı vermesi ile dirilik suyunu kıskandırdı.)

Cân-fizâ ta’m u tarab-engîz keyfiyyet bile

Cümle âlem elige rahât-ı can oldı çay

(Gönül ferahlığı, zevk ve coşturucu özelliği ile çay, cümle aleme sıhhat verdi.)

…….

Uşbu ta’rif, Âgehî, bes bolġusıdur çayġa,

Kim tarab-efzâ-yi bezm hazret-i cân oldı çay

(Âgehî’nin bu tarifi çayadır ki meclisin neşesi ve sevinci, canların hazretidir çay.)

Çay, sanat, edebiyat, müzikte da bolluk ve rahatlık içinde yaşama sembolüdür. Bir tiryaki sözü, dilden dile nakledilir: “Çayı ve kahveyi şekersiz için ama şükürsüz içmeyin. Şükür, en güzel şekerdir.” 21 Mayıs'ın Uluslararası Çay Günü olduğunu biliyor musunuz?

Çayla aileyi eşleyenler var: Sürekle kaynadığı, dikkat edilmezse taşacak olması nedeniyle alt demliği kaynanaya benzetirler. Üst demlik gelindir. Alt kaynadıkça onun da harareti artar, zamanla olgunlaşır, demlenir. Koca, çaydanlık ve demlikten yani kaynana ve gelininin doldurduğu bardak gibidir. Çocuklar çayın şekeridir, tat verir. Çay kaşığı görümceye benzetilir. Arada bir gelip karıştırıp, gider.

Kayınpeder çay tabağıdır. Çayın demine suyuna karışmaz. Bir kenarda öylece oturur. Sadece dökülenleri toplar ve etrafı batırmasını önler. Gelelim çay süzgecine: Onun rolü de büyüktür: Dış müdahalelerden aileyi korur. Delikleri büyük olursa çayın tadı kaçar. Ama hepsinin üzerinde suyu ısıtan ateş ise hoşgörüdür. Ki o olmadan çay da olmaz.