Hızlı, çok hızlı bir yoksulluk ağır bir sisin inişi gibi dağılıyor sokaklarımıza. Bekleyin ve görün acı daha da hızlı yayılacak sokaklara.  Çaresizlik de. Yalnızlık da.

Çalıştığı markette son kullanım tarihi geçmiş, çürümüş ve çöpe atılmış gıda maddelerini çocuklarına götürmek amacıyla çöpten alan çalışana hırsızlık suçlaması yapıldı ve savunması alındı. Yazdığı savunmanın son cümlesi; ‘’ben hırsız değilim; çok yoksul bir işçiyim’’ olmuş bu insanın.

Eminim ki bu savunmayı okuyan her insanın içine kor bir ateş düşmüştür. Örneğin diyor ki bir yerinde;

‘’hırsızlık mülkiyeti başkasına ait olan bir mal ya da bir ürünün mülkiyet sahibinden gizlice alınmasıdır. Ben çöpe atılmış böylece hiç kimsenin mülkiyetinde olmayan çürük patates, soğan gibi malzemeleri aldığım için hırsızlıkla suçlanıyorum.’’

İnsanın bazı anlarında bir yumru gelip boğazını tıkıyor. İşte bu da o anlardan biri. Aklım almıyor, anlamlandıramıyorum çöpten yiyecek toplayan bir insana bu savunmanın yaptırılmasını. Ve o insanın bu satırları yazarken hissettiği acı, öfke, utanç, işini kaybetme korkusu gibi duyguların tamamını ben de hissediyorum; sanki benim başıma geldi bu olay.

Sanırım en çok çocuklarının yüzü gelmiştir gözlerinin önüne ve en çok onların bu yaşadıklarını öğrenmesinden korkmuştur. Öl insanlık. Öl ki kimseler bu utancı yaşamasın.

Yazının tamamını paylaşmak en doğru seçim olacak.

Ben üst grup adına büyük bir zincir marketin mağazalarında temizlik işi yaparım. Bu işi yaklaşık dört yıldır yapmaktayım. Bu işe karşılık tarafıma asgari ücret ödenir. Bu maaşla geçinmem mümkün olmadığı için çöpe atılan çürük malzemelerden seçerek evime götürmek istedim. Çöp çalışmakta olduğum binanın dışında belediyenin çöp kutusudur. O kutudan seçtiğim çürük patates, soğan gibi malzemeleri kastederek hırsızlık yaptığımı iddia ediyorsunuz. Hırsızlık mülkiyeti başkasına ait olan bir mal yada bir ürünün mülkiyet sahibinden gizlice alınmasıdır. Ben çöpe atılmış böylece hiç kimsenin mülkiyetinde olmayan çürük patates, soğan gibi malzemeleri aldığım için hırsızlıkla suçlanıyorum.

Ben hırsız değilim; çok yoksul bir işçiyim.

Tarih ve imza var sonunda. İsim haklı olarak kapatılmış.

Aklımda onlarca soru dolaşıyor. Bu savunmayı yazan kardeşimiz acaba neler hissetti? Ağladı mı? Yoksa derin bir sessizlikle, öfkesini içine gömerek mi yazdı? Onun neler hissettiğini bilmiyorum ama aklıma gelen binlerce can yakan duyguyu sırayla yaşıyorum. Elbette o insanın hissettiklerini bizlerin anlaması mümkün değil ve asla olmayacak. Belki bir gün çöpten çürümüş patates, soğan toplarken bir tanıdıkla göz göze gelince anlayacağız insanların neler yaşadığını.

Ülke olarak bir eşiği; korkunç acılarla karşılaşacağımız bir eşiği hep birlikte geçtik. Sokaklara kendilerini öldüren insanlar dökülecekmiş gibi bir duyguyla yaşamaya çalışıyoruz. Mutsuz, huzursuz, kimsesiz. Kimse gelip tutmayacak elimizden.

Hiçbir şey bilmiyorum. Sadece canım çok yanıyor. Seksen dört milyon insan, bu ülkede yaşan tüm insanlar; hepimiz birden bir anda terk edilmişiz gibi. Seksen dört milyon kimsesiz bir aradayız artık ve hiç bakamıyoruz karşımıza çıkan insanların gözlerine. Belki de konuşmadan, sessizce sürdüreceğiz geri kalan yaşamımızı. Ürkek kuşlar gibi kaçıp dağılacağız gökyüzüne.

Güzel olan ne varsa yetimiyiz artık. Her sevincin öksüzü.