Eskiden gazetelerin merkezi Cağaloğlu idi... Herkes birbirini görür, birbirini tanırdı... 

Farklı gazetede olsa bile arkadaşımıza çay içmeye gidebilir veya öğle yemeğini birlikte yiyebilirdik...

Gazeteler Cağaloğlu'ndan ayrılınca, gazeteciler de birbirini göremez oldu...

Gazeteler ve televizyonlar İstanbul'un değişik yerlerine dağıldı...

Gazeteciler de bu dağılımdan nasibini aldı.

Öyle hale geldik ki, uzun yıllar birlikte mesai harcadığımız en yakın arkadaşımız vefat ettiğinde bile haberimiz olmuyor...

Önceki gün gazeteci arkadaşımız Baki Avcı'yı son yolculuğuna uğurladık... 

7-8 yıl yan yana masalarda çalıştık... Uzun zaman hastalıkla boğuştu... Haberimiz olmadı. Vefatını bile tesadüfen öğrendim...

Baki Avcı'nın cenazesinde, değerli gazeteci ağabeyim Altan Tanman'ın da vefat ettiği haberini aldım.

Rahmetli Altan Tanman ile bir dönem Ortadoğu Gazetesinde, çok zor imkânlarda büyük bir dayanışma örneği ile çalışmıştık.

11 Aralık'ta vefat etmiş... Haberimiz olmadı...

İstanbul'un yoğun karmaşasında herkes bir tarafa savruldu... Birbirimizden haberimiz olmuyor...

Kimisi işsiz, kimisi zor şartlarda hayatını idame ettiriyor...

Maalesef birbirimizi arayıp soramıyor, maddi desteği bir kenara koyuyorum, bir çift güzel söz ile manevi destek bile veremiyoruz...

Hasta olanlara bir geçmiş olsun bile diyemiyoruz, ölen birçok arkadaşımdan haberimiz olmuyor...

Eğer çalışan gazeteci ise medyada haber oluyor... İşsizse gazetelerde haber bile olamıyor... 

Yalnız ve sessizce son yolculuğuna uğurlanıyor...

Teknoloji bu kadar gelişmişken, elimizin altında telefon ve internet varken...

Sosyal medyada haberleşme bu kadar yaygınlaşmışken...

Birbirimizden haberimiz yoksa...

Bunda hepimizin kusuru var...

Maalesef ahde vefa kalmadı...

****
Biz böyle dostuz

Çok samimi iki dost vardı. Biri çok kurnaz ve atılgan; diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve para ister. Dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı verir. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir.

Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini söyler ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır. Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez.

Zamanla saf olanın işleri bozulur. Birden arkadaşı aklına gelir. Arkadaşının iş yerine gider ve kendisinden çalışmak için iş ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yine de arkadaşına kızamaz.

Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alıp verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır.

Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın, çok aç olduğunu söyler ve yemek ister. Saf adam, hiç düşünmeden kadını içeri alır, karnını doyurur, Kimsesiz olduğunu öğrendiği kadına; kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve "Bu evde birlikte yaşayalım, sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın" der. Yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder.

Bir süre sonra yaşlı kadın, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini ister. Böyle bir kızı nasıl bulacağını, hiç tanıdığı olmadığını anlatır. Yaşlı kadın, ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır.

Saf adam, kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yine de unutmaz. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir. Saf adam, düğünde; mikrofonu alır ve yaşadıklarını anlatmaya başlar; "Çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca borç para istedi, elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek istedi. Çok üzülerek onu da kendisine verdim. İşlerim bozulduğunda fabrikasına gittim ve kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. Çok üzüldüm, ama yine de arkadaşıma kızmıyorum. Çünkü biz gerçek dosttuk."

Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu eline alır; "Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını verdi. Ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Çünkü nişanlısı hayat kadınıydı ve arkadaşıma layık değildi. Çok saf olan arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım. İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Ölmek üzere olan babamı arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi. Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız da benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. İşte biz böyle dostuz."

 ***

TEBESSÜM

Rakip şirket

Adam, patronunun odasına girer ve der ki:

- Efendim ben zam istiyorum. Yoksa peşimde koşan üç şirket var. Yakında beni bulamayabilirsiniz.

Patron alaycı bir tavırla sorar:

- Hangi şirketlermiş onlar, rakiplerimiz falan mı?

- Efendim inanmıyorsanız sayayım. Doğalgaz dağıtım şirketi, elektrik idaresi ve su idaresi...

****

GÜNÜN SÖZÜ

Kimseden vefa görmesem de, vefa göstermeye devam edeceğim.

Hz. Ali (RA)