Herkesin annesi kendine göre dünyanın en iyi annesidir. Ben de bu şekilde düşünenlerdenim. Ayrıca ben yengeç burcuyum. Bu burcun en önemli özelliği "anneci" olması. Yani sonuna kadar anneciyim.

Annem ile ilgili bir evlat olarak sadece ben değil, çevresindeki tüm insanlar onu "iyi insan" olarak tanımlar. Bu, belki onu farklı kılan bir unsurdur.

"İyi insan" sıfatını kazanmak kolay değildir. Bir çok vasfa sahip olmak gerekir. Bunların başında fedakarlık gelir. Benim annem "fedakarlığın" vücut bulmuş şeklidir. Ömrünü; çevresini düşünerek, onlar için birşeyler yaparak geçirmiştir. Bu yaşıma kadar kendisi için bir tek şey istediğini duymadım.

Fedakarlıklarına daha çocuk yaşta başlıyor canım annem. İlkokuldan sonra Kız Meslek Okulu'nda öğrendiği biçki dikişle ev gelirine katkıda bulunuyor. O kadar zeki ve başarılı olduğu halde, kendi okul yaşamını sonlandırıyor, elde ettiği gelirle kız kardeşinin okumasını sağlıyor. O kız kardeş ki daha sonra devlette üst düzey bürokratlardan birisi oluyor.

Anneciğim zamanı geliyor evleniyor ve babamın görevi gereği Malatya'ya yerleşiyorlar. O dönemin şartlarında tek oda bir evde yaşamaya başlıyorlar. Ben de orada doğuyorum. Babamın tayini Ankara'ya çıkınca, dedemlerin evinde birlikte yaşamaya başlıyorlar. Yani ev üstüne ev kuruluyor. Annem ve anneannem o kadar idareci insanlar ki birlikte olunan bu evde hiçbir problem yaşanmıyor.

Babam belki asker kökenli olması belki de yaratılışı gereği disiplinli ve sert mizaca sahip bir insan. Babamın üzerimizde kurduğu disiplinli yaşam konusunda annem, bize farklı davranışlarda bulunmayarak ebeveyn uyumluluğu sağlarken, bir taraftan da benim bazı şikayetlerimde yeri geliyor tampon görevi görüyor.

Kadının idareciliği konusunda, maddi anlamda da annem çok büyük rol oynuyor. Tek maaşla geçinmeye çalışırlarken bir taraftan da bir köşeye attığı ev harcamasından artanlar ve düğünden kalan takıları ortaya koyarak babamın bir ev kooperatifine girmesini sağlıyor. Bu sayede, 14 yaşıma geldiğimde evimiz oluyor.

Çocukluğumdan beri annemle babamın kavgasını hiç hatırlamam. Birkaç defa yaşadıkları küskünlüğün de kısa sürede bittiğini gördüm. Burada en büyük kahraman sert mizaçlı babamı idare eden annemdir.

Doğrularından asla taviz vermeyen dürüst insan, yeri gelir farklı yapıdaki insanları dahi idare eder. Kavga ettiği ya da arkasından konuştuğu kimseyi hatırlamıyorum.

İnsanları birbirine düşürmek değil, onların arasındaki sorunların kalkması için uğraşırdı. Eşim ile bir konuda uzlaşmazlığımız varsa istisnasız her zaman onu haklı bulurdu. Yaşım ilerledikçe, onun ne yapmak istediğini daha iyi anladım.

Annemin kuaföre gittiğini hatırlamam, kendisi için kıyafet aldığını da. Gerektiğinde terziliğini konuştururdu. İlkokul bitene kadar benim kıyafetlerim de babamın küçülen kıyafetlerinden, annemin benim bedenime uyarlaması şeklindeydi.

Annem lüks restoran bilmez. Bizlerin hali vakti biraz iyileşince götürdüklerimizle sınırlıdır, onun dışarıda yemek lüksü. Ya da orduevlerinde...

Anneannem, babasından el almış. Annem de anneannemden. İnançlı ama bu inancı kendi içinde yaşayan, dışarıya yansıtmayan modern bir insan olan annemin farklı bir ruhani yapısı var. Çağdaş bir Atatürkçü. Zaten doğum yılı da ulu önderimizin ölüm yılı olan 1938.

Ne kadar rahatsız olursa olsun, sorulduğunda, karşıdakini üzmemek için hep, "İyiyim" diyen yüce gönüllü annem, yeni tanıştığı bir insana bile dua eder, sonunda da "Her şeyin güzel olacağını" söyler. Herkes onun yanından pozitif enerjiyle ayrılır.

×××

Annem son birkaç senedir demans rahatsızlığı yaşıyor. Beni tanıyor, anlattığımı dinliyor. Hatırlamasa da hatırlamış gibi yapıyor. Arada kısa cevaplar veriyor.

Bu iyi insanın hayatını artık babam yönetiyor. Kimsenin, babam gibi ona iyi bakabileceğini düşünmüyorum. Yılmadan her şeyini yapan her şeye koşan babam, artık evde yemek yapmayı da öğrendi. Sanki yılların karşılıksız yapılanlarının karşılığını veriyormuşçasına. Annemin ömrü babam sayesinde uzadı. Annemin uyumu ve babamın her söylediğini dinlemesinin bu bakımda önemi yadsınamaz. Onun bu uyumuna her şahit oluşumda bir taraftan mutlu olurken bir taraftan da gözlerim doluyor.

xxx

Bu yıl babama askeri kamp çıkmış. Arabayı kullanmakta problem yaşayacağı için onları kampa ben götürdüm. İyi ki de götürmüşüm. Daha yolda çocukluğuma döndüm. O yıllarda yaptığımız seyahatlerde annemin hazırladığı haşlanmış yumurta ve patates, kızartılmış kuru köfteden oluşan azığımızı bu defa babam hazırlamıştı. Yolda bunları yerken aldığım lezzeti hiç bir yerde bulmam mümkün değil. Kamp boyunca tüm programımı iptal ettim onlarla kaldım. Odamızdan; restorana, kafeye, denize giderken bir elinde bastonu olan annemin öbür elinden tutarak yürüyüşümdeki mutluluğum tarif edilemez. 65 yaşındaki Bülent ile 87 yaşındaki annesi...

Çay içerken bir gün, "Şerefe" diye bardaklarımızı tokuşturduk. Annem çok ciddi rahatsızlıklar geçirmişti, babam kalp problemleri yaşamıştı, ben pankreasımdan ciddi bir ameliyat geçirmiştim. Oysa bugün; ilkokul, ortaokul ve lise dönemlerimde olduğu gibi bir kampa gelmiştik ve bu kadar yaşanılmış hayati risklere rağmen yine eski günlerdeki gibi birlikteydik. Bir dahası olur mu bilinmez ama bu anın keyfi en güzel şekilde çıkarılmalıydı. Bu düşüncelerimi dillendirdim. Son 15-20 yıldır duygusallığı had safhada olan babamın gözleri yine doldu.

Kampın son gecesi düzenlenen yemekte, anne ve babamın danslarını fotoğraflamaya çalışırken bu defa benim duygularım had safhadaydı. Dans bittiğinde herkes onları alkışladı. Oturduklarında, "Baba farkında mısınız, işi 66'ya bağladınız" dediğimde, onları birlikte geçirdikleri 66 yıla götürmüştüm. Sanki hayatları bir film şeridi gibi gözlerinin önlerinden geçiyordu.

Geçmişte hareketleri seri ya da yerine göre normal olan babam, son yıllarda çok ağır hareket ediyor. Tez canlı bir yapıya sahip olan ben, bu ağırlık karşısında kurdeşen döküyorum. Bir gün anneme, "Anne; babam çok ağır, ben tez canlı. Hangisi doğru?" diye sordum. Biraz düşündü ve "Seninki yorar" dedi. Demans hastalığı olan annemin; mantıklı ve halen bana yol gösteren bu cevabı beni ayrı bir mutlu etti.

Annemin gençliğinde öğrendiği kuş dili ile konuşmasını ve çok sevdiği "Yeşil Ördek" türküsünü söyleyişini kameraya çekmeyi ihmal etmedim.

xxx

Hayatım boyunca uyuduğumda üstümü örten tek insan, şimdi beynine pıhtı atması nedeniyle yoğun bakımda.

Melek annem; yaşadığın sağlık problemleri sırasında bana ölümden bahsettiğinde, sana, "Kendin için değilse bile bizim için 90 yaşına kadar gel. Ondan sonrasını sen bilirsin" demiştim. Mızıkçılık yapma, daha 87 yaşındasın.