Dünkü yazımda Nihal Atsız’ın zor günlerinden söz etmiştim. Ama onun bedbinliği sürekli değildir. Der ki: “Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez! / Atsız yere düşse de bu bayrak yere inmez!”
O ülküsünün türküsünü söyleyen şairdir:
Biz Turfanı yarattık uyku uyurken Batı,
Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
Türk gücü bir yıldırım, Türk bilgisi bir deniz.
Adalar Denizinden Altayların daha ötesine kadar bütün Türk gençliğine seslenir:
Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.
Iztırap çek, inleme... Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da, bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.
Ezilmekten çekinme... Gerilmekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.
.......
III
Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar
Küfür diye bakarlar senin dualarına.
Hey arkadaş!.. Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim
Ölümüne, gamına, tipisine, karına...
IV
Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara;
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara.
Kazanmanın sırrın bilmiyorsan git, ara
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.
........
V
“Üç ömre bedel kırk yedi yıl gün gibi geçti
Dünyadaki her zevke dedim: “Yok kadar azmış”
Bir başka hayat, başka cihan özlüyorum ben,
Bildim ki ölümden öte gerçek olmazmış.”
Nihal Atsız’ın şiirlerinde yalnızlık ve ölüm temaları sıkça işlenir. Ona göre yalnızlık kaderdir. Ölüm ise, hayatın gerçeğidir. “Yurt için ölümdür en güzeli ölümün; / Ölümler yaşatır bir ırkın vatanını” der Macar İhtilalcileri şiirinde. Yine bu şiirde, “Ölmek yenilmek değil, yüceltmektir şanını” der. Atsız’a göre, yurt için ölmek, ölümlerin en yücesidir.
Kitabının ilk şiiri olan Yakarış’ta:
“Anlamayız hayatı felsefeyle ilimle
Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı.
Rahat yatakta ölmek acap olmaz mı çile?
Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı.”
der. O, hareketsiz ve yalnızca felsefe üretmenin adamı değildir. Kahramanlar, rahat bir yatakta ölmeyi kabullenemezler. Kahraman, ülküsüne erişmek için gerekirse canını vermelidir. Çünkü vatan için ölen kişi, görünüşte ölmüştür, ama sonsuza kadar “ırkının şeref taşan efsanesinde” yaşar.
Büyük Türkçü Hüseyin Nihâl Atsız, 11 Aralık 1975’te ebediyete intikal etti. İnşallah şu dileğine de kavuşmuştur:
Ey doğunun serinleten rüzgârı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları,
Düştüğü yer uzakta “dilek” adlı bir saray.
O sarayda bulunca tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da Kür Şad uzatarak elini:
“Hoş geldin oğlum Atsız, kutlu olsun!” diyecek.
Ruhu şad olsun.