Son yıllarda kamulaştırma kararlarıyla çok sık karşılaşmaya başladık. Kamulaştırma, genel anlamı ile herkesin zorunlu olarak ihtiyaç duyduğu hastane, yol, okul yapımı için gerekli taşınmazların devlet tarafından el konularak belirlenen değerle satın alınmasıdır.

Taşınmaz şahısların olsa bile başka türlü çözüm bulunamadığından devlet zorunlu olarak vatandaştan taşınmazı satın alıyor.

Vatandaşın satmıyorum veya vermiyorum deme şansı yok…

Devlet gücüyle vatandaşın malına el konulduğu için kamulaştırma şartlarının oluşması zorunludur. Keyfilikten kaçınılmalıdır.

Son zamanlarda ne yazık ki kamulaştırmanın da birilerini zengin etme aracı haline dönüştürüldüğüne dair şüpheler artıyor.

Çok değerli bir arazı Toplu Konut İdaresi tarafından sosyal konut yapılması amacıyla kamulaştırılıyor. Toplu Konut İdaresi, kamulaştırılan alana lüks binalar, villalar dikiyor.

Vatandaşın elindeki araziyi ucuza kapat, lüks villalar ve konutlarla birileri para kazansın.

Hukuk devletinde kabul edilebilir bir durum değildir.

Son zamanlarda başka bir garabet daha yaşanıyor. “Bölgede yürütülen kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında” denilerek kamulaştırma yapılıyor.

Öyle üç beş arsa değil, bir iki mahallenin bu şekilde kamulaştırıldığı oluyor.

Çok değerli araziler kamulaştırıldığı için ucuza alınıyor, son derece lüks binalar yapılarak birileri milyonlarına milyonlar katıyor.

Arazi sahipleri kamulaştırmanın iptal için dava açsa sonuç alma ihtimali yok denecek kadar az.

Dava açmasa olana razı olsa, onda bir fiyatına arazi elden gidiyor.

Önce vatandaşa uzlaşma için mektup gönderiliyor. Teklif edilen rakam piyasa değerinin onda biri, hatta yirmide biri kadar az.

Vatandaş kabul etmeyince dava açılıyor. Dava yıllarca devam ediyor. Dava sonucunda belirlenen değer biraz artıyor ama zamanla paranın değeri azaldığı için vatandaş yine çok büyük kayıp yaşıyor.

Mahkemelerde sürünmesi de cabası…

Kamulaştırma zorunlu hallerde tabii ki yapılmalıdır. Hadi zorunlu olmazsa da yapıldığını varsayalım…

Ancak vatandaş mağdur edilmemelidir.

Düşünün 20 daire yapılacak arsaya kamulaştırma adıyla zorla el konuluyor.

Vatandaşa bir daire parası bile verilmiyor. Vatandaş arsasını kat karşılığı anlaşarak verse en az 10 daire kazanacak.

Bir nevi devlet gücüyle vatandaşın malı elinden alınıyor.

Anlaşılan o ki, kamulaştırmanın büyük kısmı amacından çoktan çıkarıldı.

En azından vatandaşa hak ettiği, hatta hak ettiğinden fazla bedel ödensin ki, mağduriyet yaşanmasın.

Hukuk devleti olmanın gereği budur.

*****

Ben O değilim

Eski tarihlerde bir medresede eğitim gören çok samimi 3 arkadaş medreseden mezun olduktan sonra birbirlerinden ayrılmaları çok zor olmuş. Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen 3 samimi arkadaş; “Nerede, hangi işte ve hangi görevde olurlarsa olsunlar, birbirleri ile irtibatı asla kesmeyeceklerine, doğru yoldan, adalet ve hakkaniyetten ayrılmayacaklarına, dine ve vatana hizmet davasından hiçbir zaman geri kalmayacaklarına” dair söz vermişler.

O dönemde iletişim araçları sınırlı imiş. Bunu bilen arkadaşlar zaman hepimizi yıpratır, yaşlanırız, şeklimiz değişir, ileride karşılaştığımızda birbirimizi tanımakta zorluk çekebiliriz. Onun için aramızda bir şifre belirleyelim, oradan birbirimizi tanırız diye şifre belirlemeye karar vermişler. Çok kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar.

Şifre “Ben O’yum” olmuş.

Aradan uzun yıllar geçmiş, bizim 3 idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye savrulmuş…

Biri müderris (hoca), diğeri sayılır bir tüccar, diğeri de mutasarrıf (vali) olmuş.

Tüccar olan şehir şehir dolaşırken, bir şehirde arkadaşının o şehrin valisi olduğunu öğrenir.

Hemen kadim dostu ve dava arkadaşını ziyaret etmek ister.

Kapıya varır, görüşmek ister, fakat güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmaz.

Görevlilere kendini tanıtıp, vali beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden tanıştıklarını, anlatmışsa da fayda etmez, sırasını beklemek zorunda kalır.

Vakit geçmiş, lâkin kendisine bir türlü sıra gelmemiş…

Nice sonra bizim tüccarın aklına mezuniyet günündeki belirledikleri şifre gelmiş.

Derhal küçük bir kâğıt parçasına; “Ben O’yum” diye yazmış ve görevliye uzatarak bunu, vali beye iletmesini istirham etmiş…

Onun bu ricasını isteksizce yerine getiren görevli, az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış…

Bizimki şaşırmış… Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış.

Kâğıdın arkasında: “Sen O olabilirsin ama ben O değilim” yazıyordu….

(Alıntıdır)

*****

TEBESSÜM

Dilenci

Yoldan geçen adam köşedeki kör dilenciye para vermişti. Dilenci arkasından seslendi:

- Bakar mısınız, verdiğiniz para sahte?

- Sahte mi? Peki, sen nasıl anladın sahte olduğunu? Kör değil miydin sen?

- Hayır efendim... Ben kör değilim ama bu köşedeki kör dilencinin yerine duruyorum. Sağır ve dilsizim ben.

- Peki, kör olan nerede?

- İzin günü bugün, sinemaya gitti de...

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Adaletsizliğin en büyüğü; adil olmayıp adil görünmektir.

Platon