"Özlemek, ne derin bir duygu böyle

  Özlemek, ne uzun bir mesafe…"

Cahit Zarifoğlu

Uzun, çok uzun yıllardan sonra bir dost sesi duymak… Bunca acının, ölen çocukların, savaşların arasında iyi hissettirdi demeye utanıyor insan ama gerçekten iyi hissettirdi.

Cahit Zarifoğlu’nun dizeleri geldi aklıma. Onlarla başladım. Yıllar geçtikçe mesafelerin de uzadığını fark ediyor insan. Uzayıp giden yollarla sarmaş dolaş savrulurken; bazen zaman çoğaltıyor uzaklıkları, kilometreleri; bazen de yollar zamanı geçmez kılıyor.

Evet bu günlerde içindeki sevinci söylemeye utansa da insan kendini hüzünle sarmalamış o sevinç bir süre benimle olacak hayatımın bu bölümünde.

Bu dünyayı bırakıp giden bir arkadaşımın fotoğrafı çıktı karşıma iki gün önce. İçim yandı. Bugün başka bir arkadaşımın yıllar sonra sesini duydum. Yazdığım ve unuttuğum bir şiiri on bir yıl sonra yeniden okudum. Yeniden anladım neden yazdığımı. Anladım ki bazı sevinçler özlem ve hüzünle yerleşiyor içimize.

İnsan böyle anlarda kendi içine dönüp baktığında yıllarca bilincimizin bir köşesinde söndü diye düşündüğümüz ateşin aslında sönmediğini sadece sustuğunu fark ediyor. Ve bir kıvılcımla yeniden yanmaya başlıyor aklımızın, ruhumuzun, geçmişimizin sızısı.

Daha da ilginci ne kadar özlediğimizi o özlemin bittiği noktada anlıyoruz. Yani içimizde kocaman bir dağı taşıyoruz yıllarca ve farkına varmıyoruz o devasa kütlenin.

Çok mutlu olduğumuz bir anda öncesindeki mutsuzluğumuzu fark etmek gibi.

Keşke bundan öncesini unut diyen anlarımız, karşılaşmalarımız, sevdalarımız, aşklarımız olsa. Ben buradayım dese. Öncesini unut.

Keşke hepimizin payına yaşadığımızı, nefes aldığımızı fark ettiren duygular düşse. Çok şükür desek, çok şükür yaşıyoruz.

Önümüze atlaslar açıp o sesin geldiği yere baksak. Parmağımızla dokunsak oraya doğru akan yollara.

Hiç söylenmemiş bir cümle bulsak. Hiç duyulmamış bir ses eklesek gizliden yarattığımız alfabeye.,

Etrafımızdaki kötücül güçler karanlıklarından çıktı. Bombalar yağdırıyor çocukların üzerine. Büyük bir savaşın, büyük bir yıkımın, büyük bir karanlığın kıyısındayız. Dilimiz sürçse, ayağımız takılsa düşüp o karanlık uçuruma kaybolup gideceğiz.

Böyle bir anda insan mutlu olmaya utanıyor biliyorum. Azıcık içimiz kıpırdasa, azıcık sevinsek yüzümüz kızarıyor. Bunca acı içimizi kurutuyor. Sanki bu Dünyanın insanları bir daha mutlu olamayacakmış gibi. İşte öyle bir zulmün içinden geçiyoruz. İnsanın insan kalmak için verdiği savaş hiç bitmiyor.

Bugün ben sanki zamanda yolculuk yaptım. Gençliğimin koridorlarında dolandım. Öğrenci evimde yaşadım bir an. Gece yapılan yolculuklar geldi aklıma. Ellerimize dökülen kolonyanın kokusu sardı otobüsü.

Fark ettim ki ben o şehri de özlemişim.

Söylemeye utanıyorum ama galiba ben bugün çok mutlu oldum.