İsrail - İran Savaşı ile yeniden gündeme gelen "nükleer silah" konusuna şöyle bir göz atalım.
Bildiğimiz nedir? "Nükleer silaha" sahip olmak demek, önemli bir güce sahip olmak demektir.
Dünyanın sonunu ne getirecek? Eğer o güne kadar büyük bir göktaşı dünyaya çarpıp, dünya ekseninin yönünü değiştirmezse, "nükleer silah" günümüz dünyasının sonunu getirecek bir aparattır.
Dünyanın belli güçlerinin sahip olduğu "nükleer silah" konusunda ülkemizin de içinde bulunduğu Orta Doğu'da durum nedir? Bunun için yakın tarihe bir göz atalım.
İsrail-Arap savaşları günümüze kadar hep olagelmiş savaşlardır. Bunlardan 1973 yılında olanı en ciddilerinden birisiydi. Bu savaş sırasında Mısır ve Suriye öncülüğündeki Arap kuvvetleri, İsrail'i iyice köşeye sıkıştırmıştı. "İsrail sorunu", Araplar ve bölge açısından bitmek üzereydi. Tam bu sırada İsrail elindeki "nükleer silahı" kullanacağını söyledi. Bu silaha o dönem sahip miydi, blöf mü yapıyordu bilinmez. Ancak bu tehdit Arapları durdurmaya yetti. "Nükleer silah" belki de bölgemizde ilk caydırıcı etkisini bu şekilde göstermiş oldu.
Bu savaşın üzerinden çok sular aktı. Dünya tek kutuplu oldu. Çift kutuplu olduğu dönemde Batı Bloku İsrail'i Doğu Bloku ise Araplar'ı destekliyordu. Bu da savaşlarda dengeyi sağlıyordu.
Günümüz dünyasında bu denge artık yok. Tek kutuplu dünyanın şu an için hakimi görünen ABD. Çin, arkadan geliyor ancak bugün bölgemizde tek kutupluluk söz konusu.
Tek kutupluluğun bölgemizde yarattığı gerçeklik şu; Arap ülkelerinin tamamı artık ABD güdümünde. Bu ülkeler, İsrail'in kayıtsız şartsız destekçisi ABD'nin yönlendirmesi ile İsrail ile ikili ilişkilerini geliştirmiş durumda. Artık bölgede din savaşı söz konusu değil. ABD'nin önderliğinde Batı, İsrail'in ana hedefi "Büyük İsrail" oluşması yönünde elinden geleni yaparken, Araplar da bunun seyircisi konumunda. Bu zincire son olarak Suriye katıldı.
Bölgede şu an İsrail için en büyük tehditlerden birisi "nükleer silah" yapımı konusunda büyük aşama kaydeden İran. Kendisi gibi bir başka ülkenin bu silaha sahip olması ve kullanmasa bile tehdit açısından caydırıcı olarak yararlanması İsrail'in en son isteyeceği şey. İsrail bölgenin "kabadayı"sı. Aslında "kabadayı" denilince akla yeri geldiğinde haktan veya zayıftan yana olmak gelir. İsrail'in böyle bir yapısı yok. Ama en kibarcasını yazmak istedim. Yaptığını hangi sıfatla adlandırırsak adlandıralım, İsrail kendisinden başka bu işe soyunan olmasını istemiyor. Çünkü bu şekilde istediği gibi at oynatabiliyor. Sıkışınca da elinde "nükleer silahı" kullanma kartı var. Bu kart kendisinden başka kimsede olmasın istiyor. Batı'nın her açıdan tam desteği, kendilerine her tür fütursuzluğu yapma cesaretini veriyor. SSCB'nin dağılması sonrası bölgede varlığını sürdürmeye çalışan Rusya'nın da, son dönemde bölgeden tam olarak çekilmesi sonrası İsrail'in karşısında ciddi bir güç yok artık. Zaten Rusya eski SSCB gibi değil. Rusya içinde de Yahudi lobisi güçleniyor. Belki de bölgeyi terk etme nedenlerinin arkasında güçlenen Yahudi lobisinin varlığı var.
Buraya kadar herşey İsrail'in lehine görünüyor. Ancak önemli bir handikapları var: Nüfus. Dünyadaki tüm Yahudi nüfusunun toplamı 16 milyonu geçmiyor. Bunların hepsini toplayıp, bölgeye getirseler yine de tüm bölgeye hakim olamazlar. Kaldı ki bu nüfusun yarıya yakını, bulundukları ülkelerdeki konfor alanlarını terk etmezler. İsrail'in bölgede hakim olabilmesi için tek şart, bölge ülkelerini parçalamak ve buralara işbirlikçi iktidarları getirmek. Bölge ülkeleri, bugüne kadar bazı Arap ülkelerinde olduğu gibi buna müsaade ederler mi? İşte asıl cevaplandırılması gereken soru bu. Bölgenin geleceğini İsrail dışındaki ülkelerin İsrail'e karşı tavrı belirler. Bu tavır bugüne kadar olduğu gibi uluslararası arenada "şiddetli kınamalarla" mı geçiştirilecek, yoksa gerçek bir "birlik" tavrı mı olacak. İkincisinden yana çok ümidim yok. Çünkü bu tavrın belirlenmesinde en önemli ayak Batının tavrı. O da belli. Herşeye rağmen ümidimizi yitirmeyelim.