Magazinle zerre alakam olmadığı halde tesadüfi maruziyetimin en fazla olduğu kişi belki de Dilan Polat’tı. Gündemle alakalı bilgi almak amacıyla haber kaynaklarını ve sosyal medyayı ne zaman tarasam karşıma çıkan bu karakter, gerek hayata gerekse insan ilişkilerine bakışım başta olmak üzere ilke edindiğim tüm değerlere tezat oluşturduğundan umurumda bile değildi.

Ancak son zamanlarda öyle şeyler yaşanıyor ki, mesele magazin meselesi olmaktan çıkıp ahlaki, idari, hukuki, hatta toplumsal bir vakaya dönüştü. En hafif tabiriyle görgüsüzlüğün zirvesinde gezen bu ne idüğü belirsiz tiplerin hangi sıfatla, amaçla, yöntemle ve ne ara hayatımıza sızdıklarına duyduğum merak bir yana, yaşananların aldığı hal ülkenin durumunu özetler nitelikte. Sosyal medya, emniyet, paravan şirket, kara para, sahte fatura, adliyeden adliyeye sevk edilirken kaybedilen dosyalar, FETÖ tipi bylock benzeri iç haberleşme uygulamaları… İrdeliyoruz.

Neden?

Dilan Polat kim ki bütün ülke tanıyor ve hemen her yaptığından haberdarız? Köksüzlüğün, kültürsüzlüğün, pespayeliğin sınırlarını zorlayan bu tipleri takip edenler toplumun hangi kesimini temsil ediyor? Saça takılan $’lar, kahveye dökülen altınlar, “günde 350ninTL harcıyorum”lar… Bunlar takipçilerine ne vadediyor? Eğlence mi? İyi de, başkasının zenginliği ve görgüsüzlüğü kimi neden ve nasıl eğlendirebiliyor? Toplum psikolojisi ve sosyolojik açıdan ele alınıp incelenmesi gereken bu konu, aynı zamanda toplumsal sağlıksızlığımızın da ciddi bir göstergesi.

Denetim mekanizması yok mu?

Bu ülkede, Adnan Oktar adında bir adam, tehdit ve şantajla etrafına topladığı gencecik kızları, teşhirciliğin zirvesinde kıyafetlerle giydirerek, ulusal kanalda göbek ata ata dini vaazlar verdi. Aynı adam bir tarikat lideri pozisyonuna geldi, Harun Yahya takma adıyla 300’den fazla kitap yayınladı, kitapları ülkenin her köşesinde bedava dağıtıldı. Bu adam İstanbul’un en güzel yerinde boğaza nazır bir villaya yerleşti, bu villada gencecik kızlara tecavüzler edildi, gayrı resmi bir genelev gibi işletildi, bakanlar ağırlandı, seks kasetleri ile tuzaklar kuruldu. Din ve cinsellik gibi birbiri ile yan yana gelemeyecek iki çelişkili kavramı, ulusal kanaldan halka yayın yapacak kadar küstahça kullanarak suyunu çıkarmasına rağmen bu adam bunu on yıllar boyunca yaptı ancak diyanetinden emniyetine devletin bir kurumu da karşısına çıkıp “sen ne yapıyorsun” demedi. Aynı şey FETÖ için de, bahis çeteleri için de, kara para aklama mekanizmaları için de, uyuşturucu kartelleri için de geçerli. Şimdi yine aynı şeyi soruyoruz; madem Polat ailesi yasa dışı işler yaparak kazandıkları parayı milletin sinir uçlarına dokunacak derecede teşhir ediyorlardı, emniyet neden bugüne kadar bir şey yapmadı? Bilmem, sizce?

Toplumsal yansımalar

Dilan Polat ve eşi Engin Polat, aile üyelerinden oluşan bir çete kurmak, hiçbir faaliyeti olmayan sahte şirketler açmak, bu şirketler üzerinden sahte faturalar düzenlemek suretiyle kara para aklamak, dolandırıcılık ve uyuşturucu trafiği ile bağlantılı suçlamalar nedeniyle gözaltına alındı. Bu olay, en azından aklı başında birkaç mecrada, Türkiye’deki sosyal medya fenomenlerinin ve influencerların etki ve sorumlulukları hakkında önemli bir tartışma başlattı. Ayrıca bu tür suçların önlenmesi ve cezalandırılması konusunda yasaların ve düzenlemelerin yeterliliği de sorgulanıyor. Soruşturmanın başladığı günden itibaren yaşanan tutuksuzluk hali, yurtdışına çıkış yasağının gecikmesi, “banka hesaplarına bloke” kararının İstanbul ve Anadolu adliyeleri arasında giderken kaybedilmesi ve bu sürede hesaplardan yüklü miktarda paranın transfer edilmesi… Bu gibi olaylar toplumun emniyete, adalete, devletin ilgili tüm kurumlarına ve nihayet devlete güven duygusunu kökünden zedeliyor.

Dilan Polat olayı bir sosyal medya fenomeninin hızlı yükselişi ve düşüşünün ötesinde, toplumun, hukukun ve medyanın bu tür olaylara nasıl tepki verdiğini ve bu olayların toplum üzerindeki etkisini gösteren çarpıcı bir örnek. Bu olay sosyal medyanın gücünü, etkisini ve potansiyel tehlikelerini gözler önüne sererken, aynı zamanda toplumun bu yeni fenomenlere bakışını da açık ediyor. Ben kendi adıma, kimseye zerre faydası olmadığı gibi kültürel yozlaşma başta olmak üzere, kısa yoldan kazanç, teşhircilik, suça yatkınlık gibi birçok zararın çanak tutucusu olduğunu düşündüğüm bu yeni nesil zibidileri kendimden, çevremden, ailemden ve en önemlisi çocuğumdan uzak tutmaya gayret ediyorum. Darısı devletimizin başına.