Karaözü, Sivas Gemerek’in aydın bir köyüydü. Sonra Sivas uzak mı uzak geldi bu okumuş yazmışı bol alevi köyüne. Kayseri’ye bağlandılar. Sarıoğlan ilçesinin köyü, kasabası oldu.

 1966 yılı sonbaharıydı. Askeri okuldan kovulduğumda, kısa bir süre bu köyün istasyonunda çalışmıştım. Hasan Hüseyin Korkmazcan’ın Kızılırmak şiirini ilk kez burada okumuştum. Haftada birkaç kez, erzak almak için köye giderken Kızılırmak’ın üzerindeki tarihi Şahruh Köprüsü’nden geçiyordum.

Kızılırmak bir şiir, bir destan değil, uzun soluklu yoksulluk senfonisiydi. Henüz on sekiz yaşında feleğin çemberinden geçmiş, ezilmiş, itilmiş genç olarak karataşlı köprüden kendimi atmakla atmamak arasında gel-gitlerdeydim:

 “……………….

bir oğlum olacak adı temmuz

dilinde en güzel sesi türkçemin

kulağı en yiğit şarkılarla delik

korkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı

vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlıyacak

ve belki de sütdişleri sürerken balaban bir bursa şeftalisine

ay'dan kendi sesini dinleyecek

vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle 

 

ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığın

iri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm

dağlarda silâh atmayı sevdim

ben ki silâh taşıdım gizli gizli

dünyanın bütün devrimlerine

boşuna dönmüyor bu rotatifler

boşuna bağırmıyor bu kara

boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı

anamın aksütü gibi biliyorum ki

doyumsuz günlere doğacak temmuz

doyumsuz günler görecek

hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi

hani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkça

beklediğimiz beklediğimiz beklediğimiz

ve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler

 [gibi günler

ama mutlaka

 

 karataşın göbeğinde aşk

karataşın göbeğinde barış

karataş çatladıçatlıyacak

ben direndim yorulmadım

o yorulup yıkılmıyacak

 

 vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım

geçin sıcak ırmakları kuşlarım

kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım

 Hasan Hüseyin Korkmazgil, 4 Mart 1927’de Sivas'ın Gürün ilçesinde doğdu. Gülşan hanımla Nalbantoğlu Şükrü beyin oğluydu. Babası İstiklal Madalyası sahibiydi. Hem Kafkas cephesinde hem Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda görev almıştı. Bir ilkokulda hademelik yapıyordu. Yedi çocuk babasıydı.

Babasının hademelik yaptığı Kurultay İlkokulunu bitirdi. Daha fazla okuma imkânı yoktu. Ziraat Bankası şubesinde getir götür işlerinde çalışmaya başladı. Çalıştığı bankanın müdürü Hasan Hüseyin’le yakından ilgilendi ve parasız yatılı okul sınavlarına girmesine önayak oldu. Ayağına komşulardan bir ayakkabı buldular. Sınavın yapılacağı Sivas’a yayan gitti. Kazandı. Önce Niğde Ortaokulu’nda sonra Adana Erkek Lisesi’nde okudu. Dünya Edebiyatı Klasikleri ile tanıştı. Şiir yazmaya başladı. Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirip Türkçe öğretmeni oldu. Kahramanmaraş’ın Gökşin ilçesine öğretmen olarak atandı.

Nâzım Hikmet şiirlerini okuduğu için ihbar edilince, 1951’deki TKP davasına dahil edildi. Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesine muhalefetten mahkûm oldu. Bütün kamu hakları elinden alındı. Elbistan ve Nevşehir cezaevlerinde yattı.

Cezaevinden çıktıktan sonra ekmek parası kazanmak için İstanbul’a gitti. Bu kez askere alındı; üniversite mezunu olmasına rağmen 27 ay er olarak askerlik yaptı. Askerliği bitince baba ocağına döndü. Kahvelerde karakalem portre ressamlığı yaparak, tabela boyayarak ve okuryazar olmayan ailelerin askerlik mektuplarını yazarak geçimini sağladı.

1960'da İstanbul'a geldi. Ardından Ankara'ya yerleşti. Akis dergisinde çalıştı. 1966'da yayınladığı Kızılırmak adlı şiir kitabı da 142. maddeye ayrılık savıyla yargılandı. Beraat etti.

Zor bir mücadele sonunda 1964 yılında Azime Hanımla evlenmişti. Mutlu oldular. Bu evlilikten yukarıya aldığım  şiirinde adı geçen Temmuz adlı oğulları dünyaya gelmişti. 26 Şubat 1984 yılında Ankara'da yaşamını yitirdi.