Sizin dünyanız nasıl? 

Hiç düşündünüz mü bu soruyu?

Tasvir etmeye kalksanız, dünyanızı nasıl tanımlardınız? Önce kusurlarını mı sayardınız? Eksikliklerini mi? İyi yönlerini mi? Nesnel şeylerle mi başlardınız yoksa tamamen hissettiklerinizi mi söylerdiniz?

Ünlü bir düşünür kendisine bu soru sorulduğunda “Benim dünyam sizinkinden farklıdır, onda nesnellik aramayın, bulamazsınız. Tamamen öznellikle dolu. Çünkü benim dünyamda sadece ‘ben’ varım. Sadece kendi özbenliğim… Ve o kusursuzdur.” demiş. Ardından karşısındakine: “Peki, sen söyle. Senin dünyan nasıl?” diye sormuş.

Bu soruya verdiğimiz cevapların çoğunlukla etki-tepki temelli olduğunu farkediyor muyuz? Gerçekten içimizden gelerek dünyamızı tanımladığımızda kusursuz, değer yargıları olmayan, her şeyden bağımsız bir şeyler mi buluyoruz, yoksa nesnelliklerle dolu cümleler mi kurmaya başlıyoruz? Bir çoğumuz genellikle öznellikten uzak şeyler sayıyoruz. Özbenliğimizin çok kısıtlı, çevremizin ise bir o kadar yoğun geçtiği cümleler… Benim dünyam, ailem, işim, sevdiklerim, arkadaşlarım… Ya da kendimizden bahsediyorsak bile (ki çok az) kaçımız inanarak söylüyoruz?

Peki madem senin dünyandan bahsediyoruz; sen, senin dünyanın neresindesin? Nerede durduğunu biliyor musun? Ya da özbenliğinin nerede olduğunu? Neye benzediğini? Daha doğrusu neye benzemediğini?

Ezber cevapları ve kendinize haksızlık ettiğiniz cümleleri bir kenara koymayı düşünür müsünüz hiç? Belki sizin içinizde bu cevaplardan fazlasını dışa vurmak isteyen bir benliğiniz vardır. İçten içe hep bildiğiniz, gerçekleştirmek ve olmak istediğiniz ve aslında olduğunuz kişi… Gerçek dünyanız… Aslında kendinize haksızlık ettikten hemen sonra farkettiğiniz özbenliğiniz…

Kendinize haksızlık ettiğiniz zamanlarda özbenliğinizden utanıyor musunuz? Ya da olmadığınız biri gibi mi görünmeye çalışıyorsunuz? Yoksa farkında bile değil misiniz? Yoksa kendinizi de bu soruyu geçiştirmeye çalıştığınız gibi hep geçiştirmeye, gizlemeye, göz aradı etmeye mi çalışıyorsunuz?

Belki de bütün nesnellikler, haksızlıklar, fikir ayrılıkları birer yanılsamadır… Bunu hiç düşündünüz mü? Gerçek dünyanızda belki de bunların hiçbiri yoktur. Çok sade ve sadece sizin olduğunuz, tek bir yerdir. İçinde sadece sizin olduğunuz bir yer… Sözcüklerin ve söylenenlerin mevcudiyetinin, sorumluluğunun hatta yükünün bile olmadığı bir yer… Belki en gerçek sözcüklerden daha hakiki, değişken değil de değişmeyen, bitmeyen… Bir rüyanın, hayalin aksine gerçek…

Bu hafta sevgili okuyucularım,

Dünyanızın gerçekten nasıl bir yer olduğunu düşünmenizi istiyorum. Ve yazımı şu güzel sözlerle bitirmek istiyorum:

“Benim sessizliğim şarkı söyler, benim sensizliğim doludur. Hiçbir şeyden yoksun değilim. Siz benim dünyamda olmadıkça onu bilemezsiniz…”

Kendi dünyanızla yüzleşmeniz dileğimle...