Çıldırmak üzere olduğumuzun son örneği Ankara’da yaşandı.

Tedavi olmak için hastaneye giden kadın, kadın doktora istediği ilaçları yazmasını söyledi. Kadın doktor, ilacı yazabilmesi için özel rapor gerektiğini anlatmaya çalıştı.

İstediği ilaçları yazması için direten kadın, bayan doktorun kafasını masaya ve duvara vurdu. Bununla da yetinmedi, bayan doktorun boğazına ve yüzüne oturarak darp etti. Hastane personeli, bayan doktoru, kadının elinden zor aldı.

Hiç hakkınız olmasa da doktordan ilaç yazmasını istersiniz anlarım; yazmayınca kızarsınız, tepki gösterirsiniz bir yere kadar o da anlaşılabilir.

Doktorun kafasını duvara ve masaya vurmak nedir Allah aşkına?

Bu neyin öfkesi, bu neyin kafası…

Sadece bu olay olsa kendini bilmez biri yaptı deriz; her gün benzeri yüzlerce olay yaşanıyor. Taksici şiddetinden kadın cinayetine, gençler arasındaki sokak kavgasından komşuların sopalarla birbirine saldırmasına kadar…

Azalacağı yerde her gün maalesef artarak devam ediyor….

Şiddet olaylarının bu kadar çok artmasının 3 temel sebebi var…

Birincisi herkes her şeyi çok iyi biliyor! Onun için kadın, doktora hangi ilaç yazması gerektiğini bile dikte edebiliyor. Kendini, doktordan çok bilmiş kabul ediyor.

Cehalet diz boyu, adam boyu değil; Ağrı dağı zirvesine kadar çıktı…

İkincisi siyasetteki kutuplaşma, hakaret, hatta küfür içeren ağır ifadeler, toplumda şiddet olarak karşılık buluyor. Siyasetteki bu dil, toplumu ayrıştırdı, kutuplaştırdı, öfke seline döndürdü.

Siyasette “hain” denince, bazıları “madem hain vurayım kafasına” diye algılıyor olsa gerek!

Üçüncüsü de maalesef hukukun çalışmaması, işlevini yitirmesidir.

2 yıla kadar olan hapis cezaları, hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilerek askıya alınıyor, adli sicile işlenmiyor, 5 yıl sonra da dava açılmamış sayılıyor.

3 yıla kadar olan hapis cezalarında da infaz hükümleri gereği, en fazla birkaç gün hapis yatırılıp salıveriliyor, çoğu zaman birkaç gün bile yatmıyorlar.

Halk arasındaki tabirle ellerini kollarını sallayarak serbest kalıyorlar.

Ceza almayacağını düşünenler; doktora, öğretmene, memura, karısına, komşusuna her türlü şiddeti uygulamaktan geri durmuyor, topluma öfke saçıyor.

Hele arkasında siyasi güç olduğunu düşünenler iyice manyaklaşıyor…

Çare olarak; çok acil öfke suçlarına ilişkin yeni bir düzenleme yapılmalıdır.

İvedi yargılama usulü getirilmeli ve ne olursa olsun cezaları ertelenmeden infaz edilmelidir.

Herkes yaptığının cezasını çekerse, insanlar ibret alır…

Tabii ki bu yeterli olmaz; ilkokuldan başlayarak bütün ortaöğretim boyunca öfke kontrolü dersleri verilmeli…

Çocuklar, gençler sinirlendikleri zaman nasıl sakin kalacakları öğrenmeli. Daha da önemlisi, sevginin, saygının ve hoşgörünün önemini çocuklarımıza kavratmalıyız.

Sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü hakim kılmadan bu şiddeti önleyemeyiz…

*****

Koçların yünlerini kırkmak

Rivayete göre Şam Valisi Esat Paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır. Büyük sıkıntıya düşer.

Danışmanları çare olarak Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını tavsiye eder.

Bu tavsiye üzerine Esat Paşa danışmanlarına “Böyle bir vergi koyarsak, ne kadar gelir elde ederiz?” diye sorar.

“Elli veya atmış kese altın elde ederiz” derler.

Bunun üzerine Esat Paşa, “Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor. Bu vergiyi nasıl ödeyecekler?” diye sorar.

“Evlerindeki altınları ve mücevherleri satarlar Paşam” diye cevap verirler.

Esat Paşa, “Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye sorar.

Danışmanları sessizliğe bürünür.

Ertesi gün Paşa, müftüye bir haber göndererek “gece gizlice buluşalım” der.

Müftü, gece Paşa’nın yanına gelir. Paşa, “Müftü efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında şeriata aykırı davranıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim” der.

Bunu duyan Müftü efendi, Paşa’ya yalvarmaya başlar.

İstanbul’a haber vermemesi için paşaya 1.000 mecidiye vermeyi teklif eder.

Paşa kabul etmez.

Müftü iki katını teklif eder. Paşa yine kabul etmez.

Sonunda 6 bin mecidiyede anlaşırlar.

Sonraki gün Esat Paşa, Kadı efendiyi davet eder. “Kadı efendi! Rüşvet aldığın ve makamını şahsi menfaatin için kullandığına dair güvenilir kaynaklardan elimize bilgi ulaştı” der.

Bu sefer Kadı, Paşa’ya yalvarmaya başlar. “Aman efendim beni görevimden almayın, insanlara rezil olurum” diyerek Müftü gibi Esat Paşa ile pazarlığa başlar.

Kadı ile de 6 bin mecidiyede anlaşırlar.

Paşa, sırasıyla defterdar, karakol komutanı, esnaf ağası ve büyük zenginleri tek tek davet eder.

Bu operasyonun sonunda Esat Paşa tam 200 kese mecidiye altını toplar.

Danışmanlarını çağırır; “Şam halkına vergi koyduğumu falan duydunuz mu?” diye sorar.

“Hayır Paşam duymadık” derler. “Bakın hiçbir vergi koymadan 50 yerine 200 kese mecidiye altını topladım” der. “Bunu nasıl yaptınız Paşam?” diye sorduklarında “Kuzuların derilerini yüzmektense koçların yünlerini kırkmak daha iyidir” karşılığını verir.

*****             

TEBESSÜM

Hata

Gorbaçov’a sordular:

- En büyük hatan neydi?

Gorbaçov cevap verdi:

- Yanlışı hep karşımızdakinde aradık!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

Tolstoy