22 Aralık 2023 günü 12 askerimiz şehit olmuştu.

Şehitlerimizin kanı kurumadan 12 Ocak’ta 9 askerimizin daha şehit olduğunu öğrendik.

22 Aralık’ta 12 askerimizin şehit haberi geldiğinde resmi olarak yas ilan edilmemişti. Canı yananlar ağladı, çoğunluk ise ağlar gibi yaptı…

İki üç gün yas varmış gibi davrandık… Şehitlerimiz toprağa verilince normal hayatımıza döndük. Ne yazık ki şimdi de çok faklı olmayacak.

Dünya tarihinde belki de Türkiye kadar uzun süre bölücü terörle mücadele eden başka bir ülke yoktur.

Bölücü terör örgütü PKK’nın 15 Ağustos 1984 tarihinde Siirt’in Eruh ilçesinde gerçekleştirdiği bilinen ilk hain saldırısında 1 askerimiz şehit olmuş, 9 askerimiz ve 3 sivil vatandaş da yaralanmıştı.

Aradan neredeyse 40 yıl geçti. Yine şehit haberleri ile kahroluyoruz.

40 yıl önce ilk şehit verdiğimizde yönetimde olanlar “Bir avuç eşkıya” diyerek terörü küçümsememiş olsalardı bugün belki de terörün kökü kazılmış, böyle bir derdimiz kalmazdı.

40 yıl önce “Bir avuç eşkıya” diyerek olayları görmezden geliniyordu, şimdi şehit cenazelerinde muhalefet yuhalanarak akıllarınca çare aranıyor.

Maalesef 40 yıldır terörle etkili mücadele etmek yerine siyasi hesaplarla hareket etmekten vazgeçilmedi…

“Kanları yerde kalmayacak” nutukları atmakla, üç gün sonra da “Şehitlerin kanları yerde kalmadı” diye haber yaptırmakla olmuyor.

Önemli olan Mehmetçik’in kanının akmamasıdır.

Yaşanan olaylar, gelişmeler sağlıklı tahlil edilemiyor, terörün sebebi tam olarak ortaya konulmadığı ve sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılmadığı için her şehit haberi geldiğinde tekrar aynı konuları konuşur olduk.

Dünyanın hiçbir ülkesinde terörle pazarlık yapılmaz, olmaz zaten. Ama yaşananları herkes biliyor, hatırlıyor.

Bazı partilerin terörü desteklediklerini ifade ederek meydanlarda nutuk attıktan sonra terörle suçlanan o partiye mensup milletvekilinin TBMM Başkanvekilliği yapması, sayın başkan diye hitap edilmesi gibi bir garabet dünyanın hiçbir ülkesinde yaşanmaz.

Ne yazık ki terörle mücadelede bile iki yüzlü davranılıyor.

Düşünün Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın cinayeti davasında Hizbullah üyeliği ile yargılanan bir kişi belediye başkan adayı yapıldı. Çoğu kimse umursamadı bile.

Derdimiz sadece bölücü terör örgütü değildir, Türkiye çok ciddi güvenlik tehdidi altındadır.

Doğu ve Güneydoğu’nun bazı illeri ile İstanbul başta olmak üzere Türkiye yabancıların fiili işgali altında.

Dünyada kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronları ve katiller ülkemizde cirit atıyor. Bir kısmı yakalanınca büyük başarı diye hikayeler anlatılıyor.

Hiç kimse kırmızı bültenle aranan katillerin, teröristlerin, uyuşturucu kaçakçılarının nasıl oluyor da Türkiye’ye gelebildiklerini, Türkiye’de at koşturabildiklerini sormuyor, sorgulamıyor.

İstanbul’un Fatih gibi bazı ilçelerinde sokakta neredeyse Türk’e rastlanmıyor.

Hatta Fatih’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri için sokakta röportaj yapmak isteyen bir muhabirin, soru soracak Türk’e rastlamadığı haber oldu.

Terör bir anda hortlamıyor, sinsi sinsi ilerliyor.

Yakaya veya sosyal medya profillerine siyah kurdele takmakla terörle mücadele edilmiyor.

Bu işgale bugün tedbir alınmazsa Allah korusun yarın çok geç kalabiliriz.

***

Şehit babaya mektup

Yine seni özledim. Yine aklım karıştı baba… Özlem aklı karıştırır mı? Bunu öğretmemiştin bana.

Bugün benim doğum günüm. Şimdi sekiz yaşımdayım. Büyüdüm erkek oldum ama hâlâ anlamıyorum, sen neden yoksun baba?

Önlük bana çok yakıştı. Senin hep görmek istediğin gibi pırıl pırıl bir öğrenci oldum ama sen göremedin üzgünüm, çok üzgünüm baba…

Karlı bir kış günüydü. Seni bir tabutun içine koymuşlardı. Yine çok yakışıklıydın. Derin bir uykuya dalmıştın. Çağırdım defalarca seslendim sana, cevap vermedin, küstüm sonra. Hani söz vermiştin. Kartopu oynayacaktık ilk kar yağdığında. Hava çok soğuktu ama babannem ağlarken ”oooyyy ciğerim yanıyor” diyordu.

İnsanın ciğeri nasıl yanar baba?

Çok büyük bir kalabalık vardı. Herkes ama herkes ağlıyordu. Hep bir ağızdan “ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ” diyorlardı. Sen şehitsen ölmüş olamazsın.

Ölmediysen neredesin baba?

Kocaman bir Türk bayrağına sarmışlardı tabutunu. Sen onu hep göklerde görmek isterdin. “Kutsal sevdam bayrağım” derdin ya hani. Nedense biraz da kıskandım o zaman seni. Affet baba. Peki neden, anlamıyorum hâlâ…

Şimdi sen öldün mü? O zaman vatan bölündü mü?

Çok karıştı aklım baba. Vatanı kim bölmek ister ki! Bu büyük günah değil mi? Dedem anlatırdı ya hep “Benim dedem Çanakkale’de şehit oldu, vatanı kurtarmak için” derdi ya… O zaman büyük büyük dedem yok yere mi öldü? Neden tekrar vatanı bölmek istiyorlar baba? Hani okula gidince her şeyi öğrenecektim. Bunları neden öğretmiyorlar baba?

Bildiğim tek şey var. O da sen yoksun yanımda.

Annem çok özlüyor seni biliyorum. Babanla gurur duyuyorum diyor. İnsan gurur duyunca ağlar mı? Özleme alışır mı baba?

Peki gurur senin yerine kardeşimi koklar mı? Beni maça götürür mü acaba?

Biliyor musun baba, benim ciğerim yanmıyor, elledim sıcak değildi fazla. Hem duman da çıkmıyor. Ama içimde bir yer var. Seni her düşündüğümde orası çok acıyor, sızlıyor, sanki kopacakmış gibi oluyor. Sanki birileri devamlı kalbimi sıkıyor. Galiba sen yokken hep hasta oluyorum baba.

Bu acı nasıl diner? Ellerin ellerimi nerde bekler? Koşabilmek için seninle yollar bizi nasıl özler? Vatanı hangi canavar böler? Onlara senden başka kim dur der?

Gel de anlat bana. Anlat, öğret ki ben de şehit olayım baba…

(Alıntıdır)

 ***

TEBESSÜM

 Mazeret

Temel askerliğini yapıyormuş. Bölükte kırk ere izin vermişler. Geç kalırlarsa çadır hapsi var, ancak geçerli bir mazeretleri olursa affedilecekler. Kırk kişiden kırkı da geç kalmış. Hep aynı mazeret:

- Atla istasyona geliyordum. At çatladı, tren kaçtı, geç kaldım.

Sıra Temel’e gelince sormuşlar:

- Senin de mi atın çatladı?

- Hayır, yoldaki otuz dokuz at leşini geçemedim.

***

 GÜNÜN SÖZÜ

Tarihler boyu kahramanlık onda, Mehmetçik ölür “Meçhul Asker” olur…

Cahit Sıtkı Tarancı