Biliyorum hepimiz sıkıldık seçim sonuçlarını yorumlayıp öngörülerde bulunmaktan. Umarım bütün dengelerimizi bozan olaylar olmaz da seçim, iktidar, muhalefet kısır döngüsünden çıkarız.

Önceki yazımda iktidar ve muhalefetin birbirini beslediğini; doğru ve yararlı kararlar konusunda birbirlerine muhtaç olduklarını anlatmaya çalışmıştım. Aslında aynı kavramlar üzerinden iktidar ve muhalefet partilerinin neler yapması gerektiği konusunda dertleşmek istiyorum.

İktidar ve ya muhalefet partileri derken isim vermeme rağmen bazı ideolojileri karşı karşıya getiriyormuş gibi oluyorum. İnanın ne sağ umurumda ne de sol. Ben ülkem için ayakları yere basan bir yönetim, dengeli, doğru öngörüleme yapan siyasi partiler istiyorum.

Bizim ülkemizde ne yazık ki bütün partilerin seçim çalışmaları yol yapalım, baraj yapalım, silah yapalım üzerine kurgulanıyor. İktidar; en iyisini ben yaptım bak derken muhalefet hayır yapamadın en iyisini ben yaparım diye feveran ediyor.

Ne yazık ki iki kesimin de yaptığı hiçbir şey yok. Oysa ülkeyi yönetenler ve muhalefet partilerinin gelecek ile ilgili tek bir cümleleri yok. Hamasi nutuklarla günü geçiriyorlar.

Daha önceki yazılarımda el yordamıyla da olsa anlatmaya çalıştığım çok uluslu şirketlerin yönetimi ele geçirme olasılığı bilimsel olarak makalelere konu oluyor. Sizlere iki kavramdan söz etmek istiyorum; PLÜTOKRASİ ve KLEPTOKRASİ.

Plütokrasi: Servet ve kapital sahiplerinin yönetimi ele geçirmesi.

İktidarda bulunanlarla parası olanların iş birliği ve ortaklığıyla demokrasi bir süre sonra göstermelik bir rejime dönüşür. İnsanlar, şirketler, kuruluşlar sermayesi kadar etkin olur bu çirkin ve korkutucu yönetim organizasyonu içinde.

Ekonomik verilere her bireyin ya da şirketin aynı anda ve aynı oranda ulaşamadığı gerçeği ve bu etkiden dolayı yaşanan ekonomik hareketler üzerine yapılan çalışma Nobel Ödülünü almıştı. Bu teoriyi yaşamın her alanına uygulamak mümkün. Örneğin; ülkemizde bir holding sahibiyle bir manavın, pazarcının, emeklinin millet vekiline, bakana, başbakana, cumhurbaşkanına ulaşma şansı aynı mıdır? Birileri kendilerini etkileyecek kararların alınma sürecine direk dahil oluyor birileri de hiçbir şeyden habersiz yaşayıp gidiyor.

Çok uluslu devasa şirketlerin senelik cirolarının birçok ülke gayri safi milli hasılasının toplamından çok ama çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Bu şirketler veya karteller devletleşecek kadar para ve güç sahibi artık. Ellerindeki sınırsız sermayeyle kendi ordularını kuracak duruma geldiler. Çok yakında altını olan kuralı koyacak kuralı koyan da altını alacak hep olduğu gibi.

Sanki önümüzdeki yıllar derebeyliğe benzer köleleşmiş devletler ve onlara kendi rızasıyla bağlanan köleler yaratacak.

Kleptokrasi: tam anlamıyla yağma düzenidir. Ülkede iktidarı ve iktidardan kaynaklanan gücü ele geçiren siyasal veya dini grubun o ülkenin kaynaklarını, zenginliğini ve parasını sistemli olarak çalmasıdır. Plütokrasinin son aşamasıdır.

Bu ikili sarmala bir de medya ayağı eklenirse hem aykırı ses çıkmaz hem de manipülasyon kolaylaşır.

Günümüzdeki Dünya ülkelerinde hırsızlık; güç sahipleri, iktidar ve medyanın ortak çalışmasıyla gerçekleşiyor.

Gelelim A ya da B partisinin bu denklemin neresinde olduğuna. Partiler insanların bir araya gelerek yarattıkları organizasyonlardır. Başlangıçta iyi niyetle yola çıkılmış olması asla yozlaşmayı ve çürümeyi engelleyemeyecek ve o topluluğun içinde de beylikler, derebeylikler yaratacaktır.

Seçim çalışmaları dediğimizde olması gereken partilerin gelecekte bizleri nelerin beklediği konusunda araştırma ve öngörüleme çalışmaları yapmasıdır.

Ne yazık ki ülkemizdeki hiçbir siyasi oluşumdan bu türde çalışmalar görmüyoruz. Gelecekle ilgili tek bir cümle duymuyoruz. Tek duyduğumuz ne kadar yol yapacakları, kaç uçak alacakları, gemiler, şirketler gibi kavramlar. Oysa karteller Dünya üzerindeki birçok “demokrasiyi” yönetiyor veya yönlendiriyor. Bu böyle devam ettikçe kazanımları artacak, kazanımları artıkça etkileri artacak ve bir gün geriye baktığımızda nerede köleleşmeye başladığımızı bile anımsayamayacağız.

Galiba bu köleleşme sürecinden en az zararla çıkanlar ulus devletler olacak. Zaten beyni yıkanmış, manipüle edilmesi kolay romantik solculara ulus devletlerin gereksizliği ve faşistliği üzerine yazılar yazdırılmaya başlandı çoktan. Bunu kim yapıyor ya da yaptırıyor biliyor musunuz; “ulus devletimize zarar vermeye kalkanları en sert şekilde cezalandırırız” diyenler.

Bizde ulus devletimize saldırı; üzerlerinde çalışılarak yaratılmış ve bir araya getirilmiş “ulusalcılar” diye etiketlenmiş işe yaramaz bir kalabalıkla yapılıyor.

Tarihte kurulan ulus devletler insanların bir parça nefes almasını sağladı. Köleleşmeye karşı da elimizdeki tek silahımız ulus devletimiz olacak.