Laiklik her dinin, her inancın en önemlisi de bu inançları taşıyan insanların koruyucusudur. Siz siz olun laiklik dinsizliktir diyenlere gülün geçin. Kelime anlamıyla dinden, ruhban sınıfından olmayanı betimler. Özünde bireylerin din ya da inancının olabileceği, kurumların din ve inancının olamayacağı ilkesidir.
Laiklik başta olmak üzere bazı kavramların anlamı ve içeriği bizlere bilerek ve isteyerek yanlış öğretildi. Amaç kavram kargaşası yaratarak yeni kavgalar çıkarabilmekti ve bunu başardılar.
Laiklik din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Laiklik özünde kurumların ki devlet de bir kurumdur inancı olamayacağı; inancın sadece insanlara özgü olduğu ilkesidir. Laik devlet bütün inançlara ve kişilere eşit yaklaşır, kişilere bu inançlarını gerçekleştirme ve yaşama konusunda garanti verir. Her alanda özgürlüklerin güvencesidir.
Laik olmayan devletlerde yani şeriatla (hangi dinin şeriatı olursa olsun) yönetilenlerde sadece bir inancın yaşamasına izin verilir. A, B, C dinlerinden hangisi sistemi ele geçirmişse onun inanç sistematiği dayatılır ve bunun sonucunda ucu faşizme çıkan bir diktatörlük yaratılır.
Laik bir devlet kuramamışsanız içinizdeki ve dışınızdaki dinden kaynaklı savaşları asla bitiremezsiniz.
A dininin şeriatıyla yönetilen bir ülkede B ve C inançlarının yaşaması mümkün değildir. Her inanç özünde tek doğrunun, son doğrunun kendileri olduğunu söyler ve bunu gerçekleştirmek yolunda çalışır.
Oysa laik bir devlette yaşıyorsanız devletiniz sizin inandığınız şekilde yaşamanız için çabalar. Sizim inancınızın başka inançlar tarafından baskılanmasını önler. Herhangi bir dinin sistemi ele geçirmesine engel olur.
Bu açıdan baktığınızda laik sistemin olduğu ve benimsendiği yerde huzurun olduğunu göreceksiniz.
Başka bir örnekle açıklamaya çalışayım; devasa bir gemiyle yolculuğa çıktınız siz denizin ortasındayken büyük bir dünya savaşı çıktı ve o gemideki insanlar dışında kimse hayatta kalmadı. Hep birlikte suların ortasındaki son kara parçasına çıktınız ve orada yaşayacaksınız.
Sizinle beraber karaya bin Müslüman, bin Hristiyan, bin Musevi, bin ateist, bin Budist inancı taşıyan insan çıktı. Beş bin kişilik bir devleti nasıl ve hangi ilkelerle kurarsınız?
Önce bu beş ayrı inanç sistemindeki insanların seçtiği temsilciler bir araya gelerek uyulması gereken kuralları belirler. Ortak hazırlanan bu kurallar bütününe toplum sözleşmesi denir. Bu sözleşmede yönetim şeklini, yürütmeyi, yasamayı belirler ve ilkelendirirsiniz. Bu sözleşmeyi topluma sunarsınız eğer kabul edilirse bu kurallar bütünü anayasanız olur.
Anayasanız onaylandıktan sonra yol haritanız ortaya çıkmış demektir.
Kurduğunuz devlet bu beş farklı inanan grubuyla eşit mesafede kalır ve onların inançlarını istedikleri gibi yaşamalarını sağlamak için çalışır. İnançların tamamını diğer inançlardan ve baskılarından da korur.
Bir coğrafi sınır içinde temeli dine, ırka, ideolojiye dayanmayan bir devlet kurdunuz. Ulus devletin tanımı meşruiyetini; bir topluluğun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir değil midir? Bakın biraz önce bir ulus devlet kurdunuz.
Bu kurum kendini yaratan beş farklı insan topluluğunun eseridir ve eşit olarak beş farklı topluluğa hizmet etmek zorundadır. İşte bu hizmetlerin eşit dağılımı ve inançlara eşit yaklaşım özellikle laik ilkesiyle sağlanır.
Devlet anayasayla konan ilkeleri benimseyen vatandaşlar yetiştirmek zorundadır. Bu nedenle herkesi içine alacak bir eğitim sistemi kurmak zorundadır. Bu devletin sürekliliği için zorunludur.
Bu eğitim sisteminin içinde inançlar nasıl yer alacak diye kendimize sorduğumuz soruyu eşitlik ve dürüstlük ilkesiyle diyerek yanıtlayabiliriz.
İnsanlar şu anda sıkışmışlık duygusuyla savaşıyor. Bu savaşı kazanmanın tek yolu da aklı başında yeni bir siyası oluşumdan geçiyor. Bu oluşumun nasıl olması gerektiği ve ilkeleri konusunda kafamdan geçenleri paylaştım sizinle.
Belki bir sonraki konumuz yeni parti ve milliyetçilik olur.