Karadeniz'e gidenler iyi bilir... İnsanlar yaz günü bile şemsiye ile dolaşır...

Çünkü Karadeniz'in havasına güven olmuyor, sabah güneşli çıkarsınız evden... Öğleden sonra yağmura yakalanırsınız. Akşam tekrar güneşle dönersiniz... Gün içinde hava birkaç kez değişiyor...

Günümüzde insanlarımız, Karadeniz havası gibi oldu... Sabah geçerken selam verdiğiniz bakkalın havası, akşam eve dönerken değişiyor...

Yıllardır birlikte mücadele ettiğiniz arkadaşlarınızın kızıl elmasının değişmiş olduğunu görüyorsunuz...

Dün savundukları değerleri bugün ayaklar altına alıyorlar...

Vazgeçilmez olan kırmızıçizgiler, yazboz tahtası haline dönüştürüldü...

Herkes ilkeli olsa, en azından kendi içinde tutarlı olsa, kimseye sözümüz yok...

Dün savunduğunuz fikirlerden vazgeçebilirsiniz, aksini de savunabilirsiniz...

Ancak sabah ayrı akşam ayrı konuşmak olmaz...

Rüzgara göre yelken açıp, güçlünün yanında yer almak için hiçbir kural tanımamak hangi vicdana sığar.

İyiyi kötüyü, güzeli çirkini, yalanı doğruyu ayırt etmeden, haklının yanında değil de, güçlünün yanında yer alırsak insanlığımız nerede kalır...

Güçlü olan daima haklıdır, görüşü egemen kılınmış gibi...

Siz inatla doğruları savunmaya çalışıyorsunuz, hak hukuk adalet sağlansın istiyorsunuz...

Etrafınızda kimseyi göremiyorsunuz... Dün sizinle aynı doğruları savunanlar, aynı kızıl elma ideali ile koşturanlar... Bugün kızıl elmayı birilerinin gönlünü alma olarak görüyor...

Kalabalık için de yalnızlığı yaşıyorsunuz. Etrafınıza bakıyor ve ben mi yanılıyorum diye düşünüyorsunuz...

Gerçekten ben mi hatalıyım endişesine kapılıyorsunuz...

Doğruları savunuyorsanız, yalnızlığa mahkûm oluyorsunuz...

****
Yerlerde sürünen değerlerimiz

Ünlü iletişim psikolojisi uzmanı Doğan Cüceloğlu bir seminerinde yere bir parça ekmek koymuş ve "Bu ekmeğe basabilecek birisi var mı?" diye sormuş salondakilere.

Hiç ses çıkmamış tabii.

"Sahneye gelip bu ekmek parçasına basana 100 dolar vereceğim" diye devam etmiş.

Salondan yine çıt yok...

Fiyatı artırarak 5.000 dolara kadar getirmiş.

Bu sırada salonda bulunanlardan birisi, "Hocam, istersen 500 bin dolar ver, yine bize o ekmeği çiğnetemezsin, boşuna uğraşma!" demiş.

Doğan Cüceloğlu da, "İşte değerler eğitimi budur" diye noktayı koymuş...

Para vererek ekmek çiğnetebileceğiniz insan sayısı yok denecek kadar azken, bedavaya yalan söyleyen, dedikodu yapan insanların bu kadar çok olması biraz garip değil mi?

Acaba yalan söyleme konusunda bu kadar hassas olamaz mıydık? Veya herhangi bir toplulukta birisi gıybet etmeye başladığında herkes tepki veremez miydi?

Yere düşen ekmeği çiğnememek için duyduğumuz hassasiyet, yerlerde sürünen bazı değerlerimiz çiğnenirken niçin kendini göstermiyor acaba?

***

TEBESSÜM

Gözlerini yum

Yaşlı adam ile torunu birlikte oturmuş sohbet ediyorlardı. Bir ara çocuk dedesine bakarak şöyle dedi:

- Dedeciğim gözlerini kapatır mısın?

Gayri ihtiyari gözlerini kapatan dedesi, bir taraftan da sormuş:

- Hayırdır evlat, gözlerimi neden kapattırdın?

- Niye olacak dede, annem dün akşam "Deden gözlerini yumduğunda çok zengin olacağız" demişti.

****

GÜNÜN SÖZÜ

Hak bildiğin bir yola yalnız da olsan gideceksin.

Tevfik Fikret