Töre kelimesi günümüzde ne yazık ki, farklı anlamlarda kullanılmakta, yapılan anormal işler töre diye gösterilmektedir.

Türk töresi, en az beş bin yıldır uygulanan erdem, ahlâk ve devlet yönetimine verilen genel isimdir, bir nevi yazılı olmayan toplumsal kurallardır.

Hun İmparatorluğundan günümüze uzanan Türk töresi incelendiğinde, genel kuralın akıl, ilim, erdem, ahlâk, kut ve istişare üzerine kurulu olduğu görülecektir.

Nizamül Mülk’ün “Bir kişinin aklı bir kişinin kuvvetidir, iki kişinin aklı iki kişinin kuvvetidir” öğüdü, istişare ile devletin daha da güçleneceğine en iyi örnektir.

Öyle ki, Türk tarihinin hiçbir döneminde, tek adamlık yaşanmadı. Aksakallılar, ihtiyar heyeti veya meşveret kurulu her daim olmuştur. O kadar ki, töreye aykırı davranan hanlar, kurulun ortak kararı ile azledilmekteydi.

Han olsa bile töreye sıkı sıkıya bağlıydı, bağlı olmak zorundaydı.

Ne yazık ki günümüzde tarih, özellikle de Türk tarihi unutturuldu. Unutturulmak için de her yol deneniyor.

En az beş bin yıldır devam eden ve uygulanan Türk töresi veya Türk devlet felsefesinden yeterince ders almış olsak, bugün başımıza musallat olan sorunların büyük kısmı yaşanmazdı.

Tabii ki Türk tarihinde de töreye aykırı davrananlar, başına buyruk hareket edenler, taht kavgası yürütenler olmuştur. Bunun bedelini de çok ağır ödedik.

Türk Eğitim Sen İstanbul 8 Nolu Şube Başkanı Remzi Özmen, Bilgeoğuz Yayınlarından çıkan “Türk Devlet Felsefesi” isimli kitabında, Türk töresini ayrıntılı olarak inceledi.

Remzi Özmen’in 100’den fazla kaynağı inceleyerek hazırladığı kitap, hem tarihimize, hem de günümüzde yaşanan sıkıntılara ışık tutmaktadır.

Remzi Özmen’in şu değerlendirmesi günümde yaşananları özetler niteliktedir.

“Ne yazık ki, doğu toplumlarında siyaset hep böyle acımasızdır. Kavgalar gelecek için değildir, nefis içindir. Çevresindekiler ya da yanındakilerin ikbal ve istikbali içindir. Bir anlamda geçim kapısıdır. Bu tavırlar sürdükçe milletin birliği büyük yara almakta ve gelecek adına bir şeylerin tasarlanması akamete uğramakta, toplumun enerjisi, siyasi hırs ve ihtiraslara kurban edilmektedir. Şu bir gerçektir ki siyaset çirkinleştikçe daha aklıselim, daha adil, daha donanımlı insanlar siyasetten uzak durmak zorunda kalmaktadır. Bunun neticesinde siyaset kalite kaybetmekte ve ülkeye hizmet yerine gücü eline geçiren kişi ben olmasam asla ya da firavunlaşma peşine düşmektedir.”

Türk töresinde olduğu gibi ilimle, akılla, ahlâk ve erdemle hareket etmediğimiz sürece yaşadığımız sıkıntılar artarak devam edecektir.

Particilik, hemşericilik, cemaatçilik, adam kayırmacılık devam ettiği, liyakat sahibi insanlar işten el çektirildiğinde ülke sorunları içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.

Hepimiz Kuruluş, Ertuğrul Gazi gibi tarihi dizileri seyrediyoruz ama Şeyh Ebebali’nin, Osman Gazi’ye yaptığı öğüdü aklımıza getirmiyoruz.

Fatih Sultan Mehmet’e haklı olarak övgüler düzüyoruz ama Fatih’in hocası Akşemsettin’den öğüt aldığı kısmını yok sayıyoruz.

Aklı ve ilmi unuttuğumuz gibi tarihimizi de yok sayıyoruz.

Ne yazık ki, Türk tarihine bir dizi kadar bile ilgi göstermiyoruz.

***

Bizim çocuklar büyüyor

Uzak ülkelerden birisinde, küçük bir okul vardı, burada çocuklar yaşlı bir öğretmenden ahlâk, dilbilgisi, matematik gibi dersleri öğreniyorlardı. Ancak, öğretmen öylesine sert ve disiplinliydi ki, öğrencilerin hepsinin ondan ödü kopuyordu. Hele de yaramazlık yapmışlarsa…

Ders çalışırken, öğretmen bir yandan öğrencileri gözetlerken dolabından küçük bir sepet çıkarır, büyük bir iştahla sepetten aldığı şeyleri alıştırırdı.

Bu arada çocukları büyük bir ciddiyetle uyarırdı:

“Bu sadece büyüklerin yiyebileceği bir şey. Çocuklar yerlerse zehirlenip ölebilirler.”

Çocuklar bu sözlerle daha da meraklanırlar ama öğretmenlerinin ne yediğini bir türlü keşfedemezlerdi. Derken, bir gün öğretmenin bir işi çıktı ve şehre gitti. Giderken de çocuklara sıkı sıkı tembihledi:

“Ben yokken dersinizi güzelce çalışın ve sakın yaramazlık yapmayın.”

Meraklı birkaç büyük öğrenci, öğretmenin dolabına bakıp, zehirli olduğu iddia edilen o gizli yiyeceğin ne olduğunu anlamaya karar verdi.

Dolabı açtıklarında, hasır sepetin içinde kurutulmuş hurmalar olduğunu gördüler. Öğretmenin, sadece büyüklere mahsus olan bu yiyecekleri ilaç olarak kullandığını düşündüler. Sırrı keşfeden ve böyle lezzetli yiyecekleri bulan çocuklar, kime ait olduğunu unutup hurmaların ağız suyu akıtan cazibesine mağlup oldular.

Önce dolaptan sepeti çıkaranlar, sonra cesaretli olanlar birer-ikişer tane hurmayı yemeye başladı. Çok geçmeden bütün öğrenciler harekete geçti ve sepette tek bir hurma bile kalmadı.

Ziyafet sona erince, çocukların aklı başına geldi, ne yaptıklarını fark ettiler. İçlerini büyük bir kaygı kapladı. “Döndüğünde öğretmenimize ne diyeceğiz?” diye kara kara düşündüler.

Fazla sert olmayan bir ceza alabilmek için, hocalarının kabul edebileceği bir mazeret bulmak için beyinlerini zorladılar.

Çocuklardan genelde sessiz olan birisi bir fikir attı ortaya. Öğretmenin içine mürekkep koyduğu çok değerli taş hokkayı masadan alıp yere attı.

İkiye bölünen hokkanın içindeki siyah mürekkebi öğretmenin sandalyesinin her tarafına döktü. Sonra da öğretmenin masasını tepetaklak edip herkese yere yatmalarını ve her taraflarını battaniyeyle örtmelerini söyledi.

İkindi vakti öğretmen şehirden döndü. Kapıyı açıp da sınıftaki darmadağınıklığı görünce ne diyeceğini şaşırdı.

Her tarafa saçılmış mürekkep, tersine dönmüş masa, örtülere bürünmüş ve sersem sersem bakan öğrenciler. Manzaradan hayrete düşen öğretmen bağırdı:

“Neler oluyor burada? Ne oldu, anlatın hemen!”

Kurnaz öğrenci yavaşça ayağa kalktı ve yüzünde korkunç bir acıyla şöyle dedi:

“Öğretmenim, teneffüste oyun oynarken kazayla masanızı devirdik, hokkanızı kırdık. Ne yapacağımızı bilemedik. Sonunda hepimiz bu affedilmez yaramazlığımız için ölmeye karar verdik. Sepeti çıkarıp içindekilerden yedik. Şimdi zehrin etkisini göstermesini bekliyoruz. Çok çok üzgünüz öğretmenim.”

Derin ve uzun bir nefes alan öğretmen, tek kelime etmeden dışarı çıktı. Kendi kendine söylendi: “Bizim çocuklar büyüyorlar galiba!”

(Alıntıdır)

***

TEBESSÜM

Adres

Temel okul dönüşü annesine övünür:

-Anneciğim, bugün öğretmen bir soru sordu, bir tek ben bildim.

- Soru neydi oğlum?

- Bizim evin adresini sordu.

***

GÜNÜN SÖZÜ

Akılsız kişiler bilgiyi tahrif ederler, bilgisiz kişiler halkı tahrip ederler.

Yusuf Has Hacib