Her 24 Nisan sonrası aynı film tekrar vizyona giriyor; aynı sahneleri tekrar tekrar seyrettiriyorlar…

24 Nisan öncesi ve sonrasında sözde Ermeni soykırımı yalanını daha da süsleyerek karşımıza çıkarıyorlar.

ABD Başkanı “soykırım” diyecek mi demeyecek mi diye biz bile maalesef ağzımızı açık bekliyoruz. Utanılacak bir durum ama, soykırım demese de daha hafif bir ifade kullansa bayram ediyoruz!

Bu yıl olduğu gibi soykırım deyince de yüksek perdeden “Bay Biden” diyerek bugüne kadar hiç işe yaramayan ve emin olun bundan sonra da asla işe yaramayacak türden kendimizce tepki gösteriyoruz.

En büyük tepkimiz; Biden’a “Bidon kafa” demekten öteye geçemiyor!

Biz derdimizi anlatamadık, anlatamıyoruz… Maalesef birçok konuda olduğu gibi sözde Ermeni soykırımı yalanında bile bir diplomasi oluşturamadık. Ne yazık ki, yüksek perdeden kahve muhabbeti gibi konuşmanın ötesinde bir tepkimiz, hazırlığımız yok.

Çok hazindir ki; bazı devlet erkanının açılım sevdasında olduğu bir dönem, resmi ağızdan Ermenilere, Ermenice taziye mesajları iletildi, üzüntüleri dile getirildi, ölenlerin acıları paylaşıldı.

Bir tek oturup sözde Ermeni yaygaracıları ile yas tutulmadığı kalmıştı!

Bu açılım zırvasından, diplomasi yetersizliğinden ve maalesef halkımızın da yeterince bilgi sahibi olmamasından istifade eden içimizdeki hainlerden biri “sözde soykırımın” tanınması için sözün de ötesinde Türkiye Büyük Millet Meclisine teklif bile sunabildi…

Bir senatör, Amerikalıların, Kızılderililere yaptıkları soykırım için Amerikan Senatosuna teklif vermek şöyle dursun, sokakta söz söyleyebilir mi?

Herhangi biri, Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliamı, Fransız Meclisini geçtim, Paris’in sokaklarında konuşabilir mi?

Türkiye’de ise televizyon ekranlarında, gazetelerde bas bas sözde Ermeni soykırımı yalanı savunuluyor; hatta üniversitelerde buna ilişkin panel, sempozyum düzenlenebiliyor, yetmedi devletten maaş alan güya bir milletvekili sözde soykırımı tanıyın diye sosyal medyada paylaşım yapıyor, başka bir hain Meclis’te teklif sunabiliyor.

Hakkını yememek lazım; başta eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu olmak üzere birçok bilim insanımız bu konuda büyük gayret gösteriyor, her yerde haklılığımızı anlatıyorlar, buna ilişkin bilimsel çalışma yapıyorlar.

Ne yazık ki, seslerini duyuramıyor, yeterli desteği de göremiyorlar.

Uluslararası politikada bir kural var; güçlüyseniz veya paranız çoksa sözünüz geçer…

Güçlü değilseniz ve paranız yoksa; ince bir diplomasi uygulamanız ve çok iyi lobi çalışması yapmanız lazım… Israrlı ve kararlı bir politika izlemeniz gerekir.

Bunun örneği de var…

Bulgaristan 1980’li yılların sonlarına doğru Bulgaristan’da yaşayan Türklere soykırıma varan baskı ve zulüm uyguluyordu. Türkiye ayağa kalktı; hatta Taksim’de büyük bir miting düzenlendi… Türkiye, o zaman tek kanal olan TRT’de “Belene” diye Bulgarların Türklere yaptığı zulmü anlatan bir dizi çekti… Dizi daha yayına bile girmeden Bulgaristan’ın etekleri tutuştu, geri adım attı…

Gayret edince sonuç da alınıyor…

Sözde soykırım konusunda bırakın düşmanları ikna etmeyi; kendi vatandaşlarımıza bile maalesef tam olarak derdimizi anlatamadık…

Önce bu cehaletimizi yenmemiz lazım…

*****

Bir tek mezar bile yok!

2013 yılında eşi Prof. Dr. Yurdagül Atun ile sözde Ermeni soykırımı ve tehcir süreci ile ilgili çok önemli bir araştırma yapan Kıbrıs İlim Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ata Atun, “Madem Anadolu topraklarından göçen 1,5 milyon Ermeni katledilmiş, o zaman bu insanların toplu mezarları nerede?” diye sordu.

Tehcirin 150 gün sürdüğünü aktaran Prof. Dr. Atun, “Srebrenitsa’da Sırplar 8 bin kişiyi şehit ettiler. Gömdüler, sonra mezarları bulunmasın diye alıp farklı noktalara taşıdılar ama bulundu. Myammar’da toplu mezarlar bulundu. Anadolu’da Ermenilere ait toplu mezar yok. 1,5 milyon insan katledilmiş olsaydı, matematiksel olarak her gün 10 bin insanın öldürülmesi gerekirdi. Bu katliam için 12,5 ton mermi gerekiyor. Bu mermilerin bu insanlar neredeyse oraya taşınması gerekiyor. Gerçekten bunlar o günün şartlarında mümkün değil” diye konuştu.

Katledildiği öne sürülen Ermenilere ait tek bir toplu mezarın bulunmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Atun, “1,5 milyon insanı ayrı ayrı gömebilmek için 450 futbol sahası büyüklüğünde alana ihtiyaç var. Toplu mezar mantığında gömülse bile 150 futbol sahası büyüklüğünde yer gerekiyor. Bugüne kadar ortaya çıkan bir mezar yok. Tehcirde 9 bin kişi görev almış. Bu katliam olsa, biri de çıkıp ‘biz Ermenileri öldürüp, şuraya gömdük’ diye anlatmaz mıydı? Bu iddialar akıl alır gibi değil” dedi.

Prof. Dr. Atun, “1918 yılında ABD senatosu Anadolu’ya ekip göndererek inceleme yaptırdı. Ekibin hazırladığı raporda soykırımı ifadesi geçmiyor” dedi.

1882’de Anadolu’daki Ermeni nüfusunun İstanbul’daki Ermenilerle birlikte 1 milyon 414 bin ile 1 milyon 630 bin kişi arasında değiştiğini ifade eden Prof. Dr. Atun, “Bu iddialara göre İstanbul’da dahil tüm Ermenilerin öldürülmüş olması lazım. Bu katliam yapıldıysa ABD’ye gidip yerleşen 780 bin Ermeni, nasıl gitti, ölmüş olmaları gerekmez miydi?” diye sordu.

*****             

TEBESSÜM

Program

Başbakan Temel gazetecilere açıklama yapar:

- Programımızı tamamlamak için dört yıl daha istiyoruz!

- Programınız nedir?

- Dört yıl daha görevde kalmak!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İhanetin telafisi, kahpeliğin bahanesi olmaz.

Bukowski