Mahzunî gerçek Aleviliğin; insanın içinde olduğunu, Aleviliğin insan sever, barışsever, eşitlikçi ve toplumcu bir düşünceyi savunduğu ve yalanı, dolanı, sömürüyü, üçkâğıtçılığı, namussuzluğu, adaletsizliği, erdemsizliği, hoşgörüsüzlüğü, bağnazlığı, şeriatçılığı, şekilciliği reddettiğini vurguluyordu.

Ona göre, “Ben aleviyim” demekle alevi olunamazdı.

Bana bir Sünni demişler

Ben alevi olamam ki

İşim gücüm yalan dolan

Ben alevi olamam ki

Cahil cahil muska yazdım

Yapıp yapıp ikrar bozdum

Muhammed'e kuyu kazdım

Ben alevi olamam ki

Ali yalan söyledi mi?

Yetim hakkını yedi mi?

İyiye kötü dedi mi?

Ben alevi olamam ki

Alevi yalan söylemez

Yetimin hakkını yemez

Yalanı dolanı sevmez

Ben alevi olamam ki

Çalışmayan, boş dolaşan ama namaz kılarak softa gözüküp halkı kandırmaya ve ekonomik kazanımlar elde etmeye çalışan; politik kazanım sağlamak için halkı birbirine düşman eden insanları, asalakları eleştiriyor. Gerçek cennetin, gerçek sevgilinin ve gerçek hazzın bu dünyada olduğunu dile getiriyordu. Özlemleri vardı. Şöyle diyordu:

Bitmez kadere inandık

İnandık inandık yandık

Hep şükürü biz öğrendik

Bir bey'de şükür göreydim

Dağlara barış gelsin istiyordu. Yollar birleşsin, geçmişten geleceğe yıllar birleşsin istiyordu. Onun için:

“Bu memleket bizim can ocağımız

Hak'tan başka yoktur varacağımız

Çağımız insanı sevme çağıdır

Kullar birleşin haydi, kullar birleşin…” diyordu. Halkı uyansın diye yalvarıyordu. Onları gayretlendirme çabasındaydı:

Bitsin artık dövüş kavga

Haydi haydi Türk milleti

Çalışalım dalga dalga

Haydi haydi Türk milleti

Komşular kana boyandı

El gitti ay'a dayandı

Dünya halkı tüm uyandı

Haydi haydi Türk milleti

Çok uyuduk bunca yıldır

Uyanda kimliğini bildir

Duracak zaman değildir

Haydi haydi Türk Milleti

Gelin ile kızın ile

Her tarakta bezim ile

Tüm olanca hızın ile

Haydi haydi Türk Milleti

Sen büyük Millettin ezel

Böyle zayıf durma güzel

Dilin güzel dinin güzel

Haydi haydi Türk Milleti…

Hepimiz bacı birader

Çalışana kimler ne der

Mahzunî Şerif beraber

Haydi haydi Türk milleti

1970'li yıllarda; sömürüye, zulme, emperyalizme, düşmanlığa ve baskıya karşı başkaldıran 1968'li kuşağına ve bu nitelikleri taşıyan tüm insanlara yiğitler diyerek seslenmişti.

Zaman içinde madalyonun diğer yüzünü de gördü. Kardeş kavgasına üzülüyor, gençlere sesleniyordu:

Boşa dövüşmeyin bizim yiğitler

Sizi vurduranlar vurulmuyor ki

Kim bilir nerede hangi koltukta

Kömürde tarlada yorulmuyor ki

Aynı baba dölü ölen öldüren

Ölenle öldüren iti güldüren

Yok muyudu bunu size bildiren

Vur diyenler burda görülmüyor ki

İşçiyi işçiye düşüren zalım

Boynumuzda boza pişiren zalım

Bu kadar bardağı taşıran zalım

Gözümüz önüne serilmiyor ki

Yeni adı çıkmış sağ ile sol'un

Tarihte borcu yok kullara kulun

İki yanı birdir yattığın çulun

Bilirsin ölenler dirilmiyor ki

Mahzunî der nedir Hakk’ın davası

İnsana benzer mi köpek mayası

Uy tükensin bitsin sınıf kavgası

Sınıfsız bir okul kurulmuyor ki.

Şiirleriyle mevcut düzeni eleştirdiği için çoğu kez yargılanmıştı. Özellikle 1980 öncesi şiirlerinde toplumcu yönünü ağır basıyordu

….Milletin sırtından doyan doyana

Bunu gören yürek nasıl dayana

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi söylemesem mi?

Mahzunî Şerifim dindir acını

Bazı acılardan al ilacını

Pir Sultanlar gibi darağacını

Bilmem boylasam mı boylamasam mı?

Mahzuni Şerif’in oğlu Ali, cenaze töreninde gözyaşlarını içine akıtarak binlerce kişiye şöyle seslenmişti:

 “O kendi çizdiği çığırdan yürüdü. Çizdiği yol bugün koca bir devran oldu. Ben o devranın içinde bir nokta olarak geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Biz canın ölmediğine inanırız. O burada, orada, şurada her yerde yaşıyor. Bedeni toprak olacak, ağaç olacak, su olacak, tekrar gelecek.”