Şehrin insanı! Sana çok uzun zamandır görmediğini düşündüğüm bir pazardan söz etmek istiyorum. Hani alsak seni, gözlerini bağlasak, o pazarın ortasına bırakıp gözlerini açsak aklından ilk geçen düşünce zamanda yolculuk yaptığın olabilir. Ben her seferinde aynı duyguları yeniden ve yeniden yaşıyorum.

Çanakkale Bayramiç’te Çarşamba günleri pazar kuruluyor. Kapalı bir pazar  alanı var ve bu alanda mesleği pazarcılık olan insanlar tezgah açıyor. İlçenin caddelerinden biri tarlasından topladığı ürünleri yerlerde satan insanlara kalıyor. Caddenin her iki tarafı çok taze, çok  renkli meyve ve sebzelerle doluyor.

Bu insanlar ticaret yapmıyor, dertleri para kazanmak değil ürettikleri sebzeleri, meyveleri satarak  elde ettikleri gelirle ayakta kalmaya çalışıyorlar. Çoğunun önündeki malların hepsi satılsa ellerine geçecek para yüz-yüz elli lira ve pazar haftada bir kere kuruluyor. Sebzeleri ve diğer ürünleri toplamak emin olun bir günden fazla zaman alıyordur.

Zamanda yolculuk yapmak gibi dedim ya başlarında bu yazının fiyatları duyunca sizin de zamanda yolculuğunuz başlayacak. Karpuzun kilogramı bir lira, domatesin bir lira, kavun iki lira. Dolmalık biber üç lira, salatalık bir lira, biber, bamya, börülce hep bu fiyat aralığında. Gözü gönlü tok bura insanlarının; hep fazla tartıyorlar daha hiç görmedim kiloyu geçen bir parçayı poşetten alıp tezgaha geri attıklarını, on bir lira tutsa alışverişiniz on lira yeter diyor çoğunluğu.

Her hafta bu toprakların, bu ülkenin bereketine, bolluğuna yeniden ve yeniden şahit oluyoruz. Onlarca fotoğraf eklesem de bu yazıya yine de anlatmayı başaramam o görüntülerin içimde yarattığı duyguyu sizlere. Umarım bir gün yolunuz buralara düşer ve kendi gözlerinizle görürsünüz. Ama dikkat edin Kaz Dağlarının havasını içine çeken herkes buraların bağımlısı olur haberiniz olsun.

Kaz dağlarından topladıkları kekikleri görürsünüz sergilerinde, sarı kantaronları, dere kenarlarında yetişmiş naneleri.  Buralarda kimsenin fındıklığı yok ama ormanın içinde kendiliğinden yetişen fındıklardan toplayıp indiriyorlar pazar yerine. Kışa doğru fındığın yerini kestane alıyor. Şehrin insanı; tabi senin haberin yok Kaz dağlarında kendiliğinden yetişen fındıktan ve kestaneden.

Köylü pazarında satılan ürünlerin hemen hemen yarısı geleneksel yöntemlerle ekilmiş ve atalık yerli tohumlardan yetiştirilmiş ürünler. Örneğin bu yöreye özgü dışı koyu renkli bir karpuz var yemeye doyamıyorsunuz, mis gibi kokuyor. ‘’Bostan’’ buralarda kavuna verilen ad ve yerli tohumdan üretilen kavundan yani ‘’bostandan’’ bir dilim yedikten sonra baklava yemiş gibi su arıyorsunuz.

Sabahın altısından akşamın altısına kadar kavurucu yaz güneşinin altında bekliyor insanlar. Hayat buralarda böyle akıyor. Bir gün önce toplanan ne varsa satılmak zorunda; bir daha ki pazara yedi  gün var. Yazın güneşin altında kışın soğukta Çarşamba günleri hep orada oluyor insanlar. Dağlardan topladıkları kekiklerin kokusu gün boyu o caddede bir aşağı bir yukarı akıyor. Soğuk suların çağladığı  dere kenarlarında yetişmiş çiçeklerden alırsanız orman kokusunu da götürüyorsunuz evinize.

Sadece hayata tutunmaya çalışıyorlar bildikleri tek yolla. Hiçbiri farkında değil doğal olanın son temsilcileri olduğunun. Kekikler, sarı kantaronlar  bu dağlarda yetişmeye devam edecek ama onları dağlardan toplayan ve size getiren insanlar olmayacak bir süre sonra. Burcu burcu kokan domatesler, tadından yenmeyen bostanlar, kalın kabuklu, kocaman siyah çekirdekli, mis kokulu karpuzlar da kaybolacak onlarla. Bozulacak ağzımızın tadı. Islanmış ekmeği mi ısırdık domatesimi anlayamayacağız.

İnsan ruhu yaşadığı çevre kadar zengindir. Bin bir çiçekli Kaz Dağları bizleri arındırmak, kaybolmak üzere olan son cenneti göstermek için bekliyor.  Gönlü zengin, ruhu zengin insanlar da az kalmış olsalar da burada.

Umarım o iyi insanlar  hepimizin karşısına çokça çıkar.