Dünkü yazımın başında komşuların damlarındaki karı kürüyüşünden söz etmiştim: Kar kürümek denilince, Behcet Necatigil’in kalbine kargışını anımsadım: “Farı kalbim, farı da / Kapına yığılacak karları / Kürüyeme!”

Çocukluğumuzda kar, yılın altı ayında birlikte olduğumuz, hayatımızın bir parçasıydı. Çocuklarımızda, okulların tatil olmasıyla, kar topu, düşmeler, kaymalar, kardan adamlarla oyun, bir sevinç kaynağı oldu. “ Kömürden gözlerine / Değince bir genç kızın bakışı / Eridi yüreği / Kardan adamın” dizeleri, bir yabancı şairin ama kim olduğunu hatırlayamadım.

Necati Cumalı’nın; “Gençtik âşıktık deliydik / Seviştikçe ağardı karanlıklar/ Bunca dağın karlarını erittik” dediği yıllara gitmek için neler vermezdim ki. O yıllarda, “Her yerde kar var” şarkısı moda olmuştu. “Tombe La Neige” şarkısının Türkçe versiyonunu Adamo, kendi aksanıyla bazı sözcükleri eğerek, yayarak söylüyordu. Bu onun için doğaldı. Ama Ajda Pekkan’dan tutun da Yeşim’e, Nilüfer’e kadar bir çok sanatçının da onu taklit ederek sözcüklerimizi yamultarak söylemelerine içerlerdim.

“... Serpil serpil duyuyorum / Bardaktan boşanırcasına / Kopmuş takvimlere inat, / Duygu duygu kanat kanat / Ellerime kar yağıyor” diyor Feyzi Halıcı. Günümüz şairlerinden Ayten Mutlu, “ellerinden yağardı / en güzel yalanından dünyanın / bedenimde titreyen kar taneleri “ diye başlıyor şiirine.

Kar taneleri, şairlerimize esin kaynağı, Gönül Halıcı’nın da şiir kitabına ad olmuş. Nazlı birer gelin gibi süzülürler yere. Göğün ve güneşin elçileri gibidirler. Her birinin ayrı bir geometrik şekli olduğu söylenir. Neşesini duyumsarız. Melankolik bir manzara oluverir. Herkese göre değil elbette. Kimine göre kar yağınca, trafik tıkanır. Uçak seferleri aksar. Birçok okul tatil edilir. Yetkililer, vatandaşları araçların zincirsiz trafiğe çıkmaması ve dona karşı su saatlerinin korunması konularında uyarırlar. Binlerce köy yolu ulaşıma kapanır. Donarak, tipiye tutularak, çığ altında kalarak ölenlerin haberleri okunur. Belediyeler eleştiri odağı olur.

Olumsuz yönlerine rağmen kar, İsmail Uyaroğlu’nun dediği gibi “ Ne yoksulları üşütmek / Ne çocukları sevindirmek için / Şairlere şiir / Yazdırmak için yağar / Beyaz bir esin perisi”dir. Siz de bu gözle bakabilirsiniz: Ceyhun Atuf Kansu gibi bir ışık özlemiyle gökyüzüne bakıp “Tam bana göre bu hava / Bekliyorum kar yağacak / Bulutlar indi inecek”diyebilirsiniz.

En güzel kar şiirlerinin birisi Ahmet Muhip Dıranas’ındır. “Kardır yağan üstümüze geceden” dizesiyle başlar. Bin bir anıyı çağrıştırarak sürer:

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram...

 Cahit Sıtkı Tarancı. karla kendini eş tutmuş: “Yağan beyaz bir sükut, bir mahşerdir sanki kar!” bir hicret sevdası gibi ruhunu sarmış ve kaynaşırmış: “Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine” diyor. “Karın içinde yanan karı anlamak” ancak Sezai Karakoç’u anlamakla mümkündür.

 Benim bir şiirimde ise türkülerdir kar beyaz olan:

 “Dostun tezgahında, sitemler dokur,

Vuslata yetirir, dualar okur

Anam sütü gibi tertemiz olur;

Ak-pak kar beyazdır türkülerimiz.

Her şeyin bir realitesi var. Bertolt Brecht şiirinde karın yağmaya başladığını haber verdikten sonra burada kimler kalacak? diye soruyor ve “Eskisi gibi gene / taşlarla yoksullar” yanıtını veriyor.

Karın esin kaynağı olduğu yüzlerce şiir şöyle dursun, kardelen ya da kar çiçekleri üzerine yazılmış şiirlerin bir antolojiyi dolduracak kadar çok olduğunu biliyor musunuz? Biliyorum yine mi nostalji diyeceksiniz. Siz, ağustos ayında, kar kuyularından getirilip satılan karın ve onun pekmezle yapılan helvasının tadından haberiniz var mı?