Köroğlu, “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” diye haykırıyordu. Görünen o ki, internet sonrasında haberciliğin de suyu çıktı.
Denilebilir ki, internetle birlikte haber ayağımıza geldi. Hem hızlı ve kolay erişilebiliyor hem de her türlü habere ulaşılabiliyor.
Hatta televizyonlardan bile çok daha hızlı ve kolay…
En büyük sorun herkes haberci oldu, bilen de bilmeyen de haber yazıyor.
Herhangi bir eğitim almadan, az bir teknik ve bilgisayar bilgisi olan internette bir site açıp habercilik yapabiliyor.
Klavyenin başına geçen kendini allame cihan gazeteci sanıyor, burnundan kıl aldırmıyor.
En basit bir iş için on şart öne sürülür; diploma, sertifika, belge istenir ki doğrusu da budur.
Gazetecilik yapmak için ise hiçbir şart aranmıyor.
Türkçe’nin çok kötü kullanılması, imla hataları ve anlatım bozukluklarını zaten herkes görüyor, biliyor.
Gazeteciliğin temel kurallarının hiçbiri yok. En basit kurallar bile umursanmıyor.
Bir haber veriliyor, nerede, ne zaman, nasıl olmuş, kim yapmış haberde yok.
Bir başlık atılmış, ne olduğunu anlamıyorsunuz; haberi açıp okuyayım diyorsunuz.
Altında bir alt başlık, yine soru ile bitiyor; haberi açıklayıcı bilgi yok. Haberi okumaya geçiyorsunuz, alt başlık kes yapıştır kopyalanmış, aynı tekrarlar…
İnatla okuyayım diyorsunuz, haberin sonuna geliyorsunuz, haberin ne olduğunu bir ihtimal anlıyorsunuz.
Bir ihtimal diyorum; çünkü çoğu zaman ne olduğunu anlamıyorsunuz. Başlık ile haberde anlatılan konu tamamen farklı, dikkat çeksin diye bir başlık atılmış ama haberin başlıkla hiç ilgisi yok.
Çok basit bir haberi bile bilmece gibi çözmek zorunda kalıyorsunuz.
Örneğin, “Meteoroloji 5 il için şiddetli fırtına uyarısı verdi” diye bir başlık… Haberde aynı şeyler tekrarlanıp durmuş ama 5 ilin neresi olduğu yazılmamış…
Bir de sürekli ileri tıklatan sayfalar var ki tam bir baş belası. Bir habere ulaşana kadar en az on sayfa tıklamak zorunda kalıyorsunuz.
En çok rastlanılanı ise ne zaman, saat kaçta sorularıyla başlayıp ve bu sorularla uzayıp giden haberler...
Faraza bir milli maç var, nerede, ne zaman oynanacağını, hangi kanalda canlı yayınlanacağını bilmiyorsunuz…
Arama sayfalarına girip bilgi edinmek istiyorsunuz. Bir sayfa tıklayıp açıyorsunuz. Maç nerede ne zaman sorusu ile başlayan, aynı veya benzer sorularla devam eden uzun bir metin... Maçın nerede ne zaman olduğunu öğrenebilmek için uzun uzun okumak zorunda kalıyorsunuz.
Gazeteciliğin çok basit temel bir kuralı var…
Haberi en kısa sürede, en anlaşılır, en kolay ve en hızlı şekilde okuyucuya ulaştırmak…
Okuyucuya bilmece çözdürmek veya okuyucunun zamanını çalmak habercilik değildir. Hem yazanın hem okuyanın emeğine de zamanına da yazık…
Geldiğimiz nokta maalesef bu; habercilik öldü…
Habercilik ölünce sosyal medya haber kaynağı oldu…
*****
Işığı yanan evler
Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer.
İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Ev sahibi yaşlı bir kadındı.
Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum.
Bir müddet daha geçti, yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak; “Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?” dedim.
Hacı anne; “Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz” dedi.
Merak ettim, tekrar sordum:
- Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?
Hacı anne:
- Hayır, evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda ışığı yanan bir ev bulamazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ‘Işığı yanan bir ev’ bulsun diye bekliyoruz.”
(Prof. Dr. Saffet Solak)
*****
TEBESSÜM
Şaşırtma
Temel arkadaşlarına bir bilmece sorar:
- Ağaçtadır, sarıdır, öter… Bilin bakalım bu nedir?
Arkadaşları bülbül, kanarya gibi cevaplar verir.
Temel:
- Bilemediniz, hamsidir.
- Hamsi hiç ağaçta olur mu?
- Ben bağladım onu ağaca…
- Hadi sen bağladın anladık da hamsi hiç sarı olur mu?
- Ben boyadım onu…
- İyi de hamsi hiç öter mi?
- O kadarı da şaşırtmacadır!
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Cehalet de uyku gibidir, seni uyandıran kişiye ilk tepkin kızgınlıktır.
La Edri