Hayat aldığımız en güzel, en büyük armağan. Ve hepimizin sadece bir hayatı olacak ve hayatın tekrarı yok. Ne zaman ne de hayat durdurulamaz ve geri döndürülemez. Bir ömrü nasıl geçireceğiniz sizin elinizde. İsterseniz kavga, hırs ve herkesi geçmeye çalıştığınız bir yarışla isterseniz de size verilen armağanın tadını çıkararak.

Birileriyle yarışmak, onları geçmeye çalışmak, en büyüğü bende olsun diyerek ömür boyu tırnaklarının her dokunduğu yüzeyi cırmalayan insanımsılar aslında derinlerde duyduğu güvensizliği, eksikliği eşyayla, şan ve şöhretle kapatmaya çalışıyordur.

Sizlere mutluluğun sırrını vereceğim; kesinlikle densizleri, sizi aşağı çekenleri hayatınızdan çıkarın.

Bütün ruh hastalıklarının altında örselenmiş bir geçmiş vardır. Nedensiz oluşan veya gelişen bir durum söz konusu değildir. Savunmasız olarak başladığımız hayatta bulunduğumuz ortam genelde geleceğimizi şekillendirir.

Hepimizin hayatında bizleri zorlayan, bıktıran insanlar olmuştur. Bu insanlardan kurtulmanın aslında ne kadar kolay olduğunu birkaç yıl önce fark ettim. Sizi üzen birini anlamaya, düzeltmeye en önemlisi anlatmaya çalışmayın. Direk çıkarın hayatınızdan. Ben öyle yaptım ve o günden bugüne ne kadar doğru bir tavır aldığımı yaşadığım her dakikada yeniden anladım.

Hayatınızdan çıkardığınız kişiyle ilgili size bir şey sorulduğunda ya da söylendiğinde “ben onu tanımıyorum” demek kadar insanı mutlu eden bir durumun olmadığını gördüm.

İnsan sahip olduklarıyla değil vazgeçtikleriyle anlamlanıyor. Bırakabilmek, vazgeçebilmek, umursamamak ne güzelmiş.

Hayatımın farklı evrelerinde çalışma masamın arkasında ya da sürekli görebileceğim yerde çeşitli yazılar oldu. Bazen bir dize, bazen bir aforizma; Yunus’tan, Mevlana’dan, Mustafa Kemal’den sevdiğim şairlerden yazılar astım duvarlarıma.  Asmakla da kalmadım içimden hep kendime okudum sevdiğim şiirleri, sözleri, aforizmaları.

Bu günlerde yaşadığım her yere, açtığım her kapıya, çıktığım her sokağa sadece bir cümle yazmak istiyorum;

                            “beni kimse geçemez çünkü ben kimseyle yarışmam”

Uzun yıllardan sonra büyük şehirden kaçıp doğanın içinde yaşamaya başlayınca toprağın bana ilk öğrettiği kavram bu oldu. Özgürleştim. Beni dibe doğru çeken görünmez ağırlıklarımdan kurtuldum. İçimde dönüp duran demirden gülle eriyerek yok oldu.

Bir kuyu içinden toprak çıktıkça işe yarar hale gelir. Kuyuyu yararlı kılan içindeki boşluktur. İnsanlar için de aynı kural geçerlidir. Sizi kısıtlayan, sizi aşağıya çeken, sizi ilerletmeyen ağırlıklarınızdan kurtulun. Vazgeçtikleriniz kendinizi görmenizi, kendinize ulaşmanızı sağlayacak.

Bize verilen bu hayat müthiş bir armağan. Bu hayatı nasıl harcayacağınız sizin elinizde. Kavga ederek de geçirebilirsiniz ömrünüzü; hayatın tadını çıkarıp, gülümseyerek de. Yaşasak yaşasak ortalama yetmiş, bilemediniz seksen yıl yaşıyoruz. Oysa dünyamızın yaşı on üç milyar yıl olarak kabul ediliyor. Demek istediğim şu; kısacık yaşamımızın tadını çıkaralım. Bizler zamanın karşısında gözle görülmeyen zerreleriz.

Yanlış anlaşılmasın çalışmayı boş verelim çılgınlar gibi eğlenelim anlamında söylemiyorum bunu. Yaparken zevk alacağımız işler seçelim. Çalışalım. Var olan her canlıya bir yararımız olsun. İnsanlara hayvanlar dokunmayı, onları sevmeyi, onlarla paylaşmayı öğrenelim.

Ve mutluluk için tek bir kuralımızı unutmayalım gereksiz, basit, cahil ve kötü densizleri hayatımızdan çıkaralım.