Türkiye’nin ve özellikle de adliyelerin durumunu anlatması açısından ibretlik bir haber.

Antalya’da Kaş adliyesi…

Adliyenin tuvaletine giren bir avukat ile içeride olan başsavcı arasında tartışma çıkıyor. Başsavcı, avukatı polis gücü kullanarak tuvaletten zorla dışarı çıkartıyor.

Avukat, olaya tanık olan diğer avukatlarla tutanak tutup şikâyetçi oluyor.

Başsavcı da boş durmuyor, yıllardır adliye personeli ile avukatların birlikte kullandığı tuvaletin kilidini değiştirtiyor. Avukatlar artık Kaş adliyesinde tuvaleti kullanamıyor.

Şaka diyeceğim ama değil, komik desen hiç değil.

Tamamen espri amaçlı komik haberler yapan zaytung sitesinde bile yer almayacak türden trajik ve komik bir olay…

En hazin tarafı, bir başsavcı işini gücünü bırakıp avukatların tuvaleti kullanmasını engellemek için mesai harcıyor, yetkisini ve emrindeki kolluk gücünü kullanıyor.

Savunmanın bel kemiği avukatlar, adliyede bile böylesine aşağılayıcı bir muameleye maruz kalıyor.

Ülkemiz dahil tüm hukuk devletlerinde hukukun üç ayağı vardır; iddia, savunma ve hüküm.

Özellikle iddia ve savunmanın eşit şartlarda olması hukukun temel kuralıdır.

İddia makamını savcılık temsil eder, savunmayı avukatlar yapar, hükmü de hâkimler verir.

Bu basit kuralı herkes bilir ama uygulamada işler hiç de öyle yürümüyor.

İddia makamı ile savunmanın eşit şartlarda olması gerekirken, iddia makamını temsil eden savcılık, savunmayı temsil eden avukatlarla aynı şartlarda olmak şöyle dursun tuvaleti kullanmalarına bile izin vermiyor.

Sorunu güvenlik gerekçesiyle açıklamak isteyenler var ki akla zarar…

Adliyenin her tarafına girebilen avukatlar, tuvalete girince mi güvenlik sorunu oluşuyor?

En büyük sıkıntımız, toplum olarak haksıza haksız, yanlışa yanlış diyemiyor olmamızdır…

Eğer güçlüyse en haksız olan kişileri bile “bizim bilmediğimiz bir şey vardır” diye savunmayı adet haline getirdik. Böyle yapa yapa haksızlık hukuksuzluk zirve yaptı.

Adliyenin kapısına giren herkes biliyor ve görüyor ki, hâkim ve savcılar imtiyazlı bir sınıftır. Ayrı asansörleri, birçok adliyede ayrı tuvaletleri bile vardır.

Memurlar da imtiyazlı sınıftandır. Her yere girebilir, her türlü kapı onlara açıktır.

Ama sıra avukatlara gelince adliyenin girişinde hukuksuzluk başlıyor. Vatandaşların yaşadıklarını saymıyorum bile…

Avukatlık Kanununun 58. maddesinde “Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz” hükmü yer alıyor.

Buna rağmen avukatlar, başsavcılık tarafından verilen emirle adliyeye girerken X-Ray cihazından geçmek zorunda, çantaları da X-Ray cihazında kontrol ediliyor.

Başsavcı şimdi avukatı tuvaletten çıkardı. Bu kafa yapısı devam ederse avukatlar yarın öbür gün adliyeye bile sokulmazsa şaşmamak lazım!

Her olayda avukatları suçlayanlar şunu bilsin ki; avukatlar olmazsa savunma ayağı çöker, hukuk çöker…

 ***

Adalet

Çok bilinen ve anlatılan bir hikâyedir.

Hukuk fakültesinde bir profesör derse girer ve bir öğrenciye adını sorar. Öğrenci “Ali” diye cevap verir.

Profesör; Ali’ye bir anda, “Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme” der.

Bütün öğrenciler şaşkınlık içindedir, neye uğradığı şaşıran Ali de sınıfı terk eder.

Herkes ne olduğunu anlamak için beklemektedir, hiç birinden tek bir ses bile çıkmaz.

Profesör, sınıftaki sessizlikle beraber ileri geri yavaş yavaş dolaşmaya başlar, bütün öğrencileri şöyle biraz süzdükten sonra, tabi bu arada herkes göz temasından kaçınıyor…

Profesör; “Kanunlar ne için vardır?” diye sorar ve ders başlar…

Birçok cevap gelir… Bir öğrenci düzeni korumak, diğeri toplumda yaşayan bireylerin hak ve hürriyetini sağlamak için, öbürü yaşam haklarını idame ettirmek, bir başkası devlete güveni, o devletin saygın bir vatandaşı olduğunu göstermek için, bir diğeri her yerde hakkını yasalar çerçevesinde arayacağını bilmek ve devletin vatandaşına haklarını nasıl arayacağını göstermek için…

Profesör, başka diye tekrar sorunca bir öğrenci de “Adalet için” diye cevap verir.

Profesör, bu cevabı veren öğrenciyi parmağı ile işaret ederek, “İşte aradığım cevap bu” der.

Profesör sorar: “Peki az önce arkadaşınıza adaletsiz davrandım mı?”

Herkes aynı cevabı verir: “Evet hocam.”

Profesör, sınıf kapısını açarak dışarıdaki öğrencisini içeri alır ve teşekkür edip yerine geçebileceğini söyler, herkes bunun bir senaryo, oyun olduğunu anlar.

Profesör sözlerine devam eder: “Peki buna hepiniz şahit oldunuz, neden tepki göstermediniz, bir açıklama istemediniz, arkadaşınızın hakkını savunmadınız?”

Herkes susar, çıt yok.

Profesör, dersini şu sözlerle bitirir: “Sevgili arkadaşlar, bu olaydan hepinizin çıkarması gereken bir öğüt var, bunu size 100 saat sınıfta ders versem anlatamazdım. Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti de olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır.”

(Alıntıdır)

 ***

TEBESSÜM

 Tokat

Bir ceza davasında hâkim, sanığa sorar:

- Sen bu kişiye müessir fiilde mi bulundun?

- Hâkim bey o dediğin şey neyse anlamadım, ben hiç bir şeyde bulunmadım.

- Yani sen bu kişiyi darp mı ettin?

- Valla darp nedir bilmem ki edeyim.

- Evladım bu kişinin fiziksel bütünlüğüne etkili eylemde bulundun mu?

- Hayır hâkim bey, ben hiç bir eyleme karışmam.

- Evladım sen bu kişiyi dövdün mü?

- Şimdi anladım hâkim bey, dövdüm tabi, bana küfür etti ben de ona iki tokat attım.

***

GÜNÜN SÖZÜ

 Yasal düzenin bittiği yerde, keyfi düzen başlar.

William Pitt