ABD'nin etkili ağızlarından 15 Temmuz değerlendirmeleri sırasında "Türk askeri Suriye'de savaşmayı kabul etmedi" denilince içimize koca bir kuşku çökmüştü. Yoksa, Suriye savaşında BOP'un demir yumruğu olması istenen TSK bunu kabul etmediği için mi planlandı 15 Temmuz ihaneti diye düşünüyor insan ister istemez. "ABD'nin parmağı var mıydı?" diye sorulduğunda, doğal olarak "Hangi ABD" diye sormak zorunda kalıyor insan. Birden fazla kuvvetin içeride ve dışarıda bilek güreşi yaptığı bir ülke ABD. Beyaz Saray'ı seçimlerde ele geçirenin daha baskın olduğu ve senaryosunu rahat uyguladığı da bir gerçek.
* * *
Türk askeri Cerablus'tan Menbiç'e doğru olan koridoru IŞİD ve Suriye PKK'sından temizlemek için, yıllardır ayak direttiği harekata başlayınca herkesin niyeti de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Bir anlamda Cerablus harekâtı "turnusol kağıdı" oldu. Uluslararası camia, IŞİD'i terör örgütü kabul edip, onunla savaşıyor diye Suriye PKK'sını (YPG) "meşru milis" olarak görüyor. ABD'nin seçkin birlikleri tarafından aylardır eğitilen ve "kara gücü" olarak sahneye sürülen YPG, Esad'ın jetleri tarafından vurulduktan sonra Rusya'nın gayretleriyle "ateşkes" imzaladı Şam yönetimiyle.
Türkiye'nin, Cerablus harekâtına uzun zamandır hazırlık yaptığını sağır sultan bile biliyordu. Belirtiler "acaba" denilemeyecek kadar netti. ABD desteğini açıklamış, Rusya sessiz kalmış, harekâttan önce MİT Müsteşar Yardımcısı'nın Şam'a kadar giderek bilgilendirdiği Esad yönetimi de itiraz etmemişti. Ama iş YPG'ye dokunmaya gelince birden işin rengi değişti. Türkiye'de, Esad'ın YPG'ye vurmasından daha büyük ses getirdi Suriye PKK'sının Menbiç'ten çekilmesi için yapılan top atışları.
Beyaz Saray, Suriye PKK'sının da içinde yer aldığı grupları "Suriye Demokratik Güçleri (SDG)" olarak adlandırarak, Türkiye'nin bu yöne ilerlemesini desteklemediğini açıkladı. Ele geçirdiği her yere YPG bayrağı asan, yönetimi Kandil'den yürütülen oluşum, azınlıkta olduğu bölgelerde bile tek hakim güç olarak tanınıyor ABD devlet erkinin bir bölümü tarafından.
* * *
Buna ışık tutan bir haber, New York Times'te yayınlandı önceki gün. Haberde Cerablus'ta savaşan ÖSO'nun CIA tarafından desteklendiği, YPG'nin de içinde yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri'nin ise Pentagon tarafından desteklendiği vurgulandı. Haber doğruysa, Türkiye'nin kendi topraklarından ve tankları eşliğinde ÖSO güçleriyle yürüttüğü Cerablus harekâtı CIA destekli yürüyor. İnanası gelmiyor insanın...
Makaleyi kaleme alan yazar, "ABD'nin Kürt militanlara yaptığı desteği Suriyeli muhaliflere ve Türkiye'ye yaptığı destekle dengelediğini" kaydederek şöyle devam ediyor: "ABD'nin Kürt militanlara son gelişmelerin ışığında yaptığı 'Fırat'ın doğusuna çekilmeleri gerektiği' uyarısı da bu dengeleme politikasının bir parçası." Yazar, Pentagon Basın Sözcüsü Peter Cook'un 'Cerablus'taki çatışmaları "kabul edilemez" bulduğu ve bölgedeki gruplara krizi çözmeleri için gereken adımları atmaları gerektiğini' söylediği açıklamasına da yazısında yer verdi.
Suriye'de BM'nin tanıdığı Şam yönetimiyle savaşan IŞİD'in dışında 60'a yakın muhalif grup var. Bunların arasında IŞİD'le arasında bir tık nüans farkı olan ve kendisini mezhebi tanımlamayla ifade edenler çoğunlukta. Etnik temelli olarak gruplanan Türkmenlerin dışında bir de Kürtler var.
Sadece ABD, Rusya ve İran ilgilenmiyor bölgeyle. Çin'in yanında İngiltere'nin, Almanya'nın, Fransa'nın da hesapları var bu topraklara dair. Tüm hesapların içerisinde de Türkiye bir şekilde yer alıyor. Ne de olsa, Büyük Ortadoğu Projesi'nin sınırlarını yeniden çizmeyi hedeflediği ülkeler arasında yer alıyor Türkiye. Aynı zamanda bölgenin de vazgeçilmez ve dışlanamaz bir aktörü.
Fransızlar da bölgedeki dengeleri iyi bilmek adına akademisyenlerini görevlendirmişler. Bir Fransız düşünce kuruluşu adına incelemeleri analiz eden bir akademisyen, YPG'nin hakim olduğu bölgelerin hepsinde nüfus çoğunluğuna sahip olmadığını aktarıyor. Analizde, Türkiye'nin YPG'ye "çekilin" dediği Fırat ile Afrin arasındaki Kürt nüfusun oranının yüzde 25 olduğu yazılıyor. Aynı uzman, bölgede yaşayan bazı Araplar'ın Kürtçe konuştuğunu, YPG'nin onları da Kürt nüfusa dahil ettiğini kaydettikten sonra "Rojava'yı terk eden Araplar'ın geri dönmeyeceğini hesaplıyor YPG. PYD'nin etnik temizlemeye kalkışması veya ittifak kurduğu Arapların diğerlerinden intikam almasına izin vermesi de akademisyenin "ihtimal dahilinde" dediği bir değerlendirme.
* * *
Ortadoğu toprakları üzerine planlar kuranların, Irak'ın kuzeyinden başlayarak Akdeniz'e kadar uzanan bölgede kendilerinin kumanda ettiği bir "Kürt kuşağı" oluşturarak, petrol, gaz ve içilebilir su kaynakları ile nakil hatlarını güdümleri altına almak istediği sır değil artık. Barzani de bundan memnun ve "Lozan'da kesintiye uğrayan süreç" diyerek gelişmeleri olumluyor. Her ne kadar Ankara'nın yanında gözükse de, Rojava bölgesinin kaynaklarının sınırlı olması sebebiyle, buradaki Kürtlerin de ilerleyen zaman diliminde Kandil yerine Barzan aşiretinin yanında yer alacağını umuyor. "Türkiye'nin hışmından sizi ancak ben kurtarırım" mesajını da alttan alta vererek.
* * *
Hem Türkiye, hem de YPG dahil bölgede savaşan güçler var gücüyle Cenevre görüşmelerinde elini güçlü kılmak için hamle üzerine hamle yapıyor. Türkiye'nin Süleyman Şah Türbesi'nin -nakledilmeden önce- bulunduğu bölgeye kadar olan coğrafyada Ankara Anlaşması'ndan doğan hakları var. Birleşmiş Milletler'in de, uluslararası diğer dinamiklerin de reddedemeyeceği, bağlayıcı bir anlaşma bu. Yenisi yapılana kadar geçerli.
İşte bu yüzden, Cerablus harekâtına "sessiz kalarak" destek veren Şam yönetimi, Türkiye'nin ÖSO güçlerini daha aşağılara indirmesini engellemek için hemen Birleşmiş Milletler'e başvurdu ve Türkiye'ye dair iki ayrı mektup gönderdi. Suriye resmi haber ajansı SANA, mektupta "Ankara'da iktidarda bulunan rejimin Suriye halkına karşı işlemeye devam ettiği katliam ve saldırılar" ifadesinin yer aldığını duyurdu. Cenevre'ye hazırlık mektubu yani...
Türkiye, kendi topraklarında artan terör olaylarını öncelik alacak ve sınırlarından her türlü tehdidi uzak tutmak için gerekli adımları mutlaka atacaktır. Buna Kandil de dahil, Cerablus, Menbiç ve Afrin de...
Yeter ki BM'de karşımıza, FETÖ'cü "asker" ve "MİT mensuplarının" yıllardır sınırda sürdürdüğü iddia edilen ve bizi uluslararası camiada "savaş suçlusu" ilan edecek deliller konulmasın. Eğer böyle olursa, gerçekten Lozan'da kesintiye uğrayan süreç hızlanır ve önümüze Sevr şartlarına benzer şartlar konulur.
Allah korusun...