Mübarek üç aylarına bugün girdik.
Sosyal medyada, whatsapp gruplarında, durum paylaşımlarında son bir haftadır herkes üç aylarını müjdeliyor. Üç aylarının faziletinden, erdeminden bahsediyor. Mesajların ardı arkası kesilmiyor…
Her hafta kes yapıştır şeklinde tekrarlanan Cuma mesajları da var… Hayatında caminin önünden geçmeyenler bile Cuma mesajı atıyor.
Sürekli Kur’an-ı Kerim’den ayet paylaşanlar, alimlerden alıntı yapanları da unutmamak lazım.
Bir de insani duygulara hitap eden merhamet içerikli ve adalet hikayeleri paylaşanları eklemek gerekir…
Herkes alim olmuş maşallah!
Herkes kul hakkına riayet ediyor, insancıl, merhametli, adaletli!
Ne hikmetse toplumda hiç karşılaştığımız kişiler değil, bu insanlar sanırım cennetten mesajları gönderiyor!
Tabii ki önemli haber ve bilgiler vermek, insanlara nasihat etmek, adalet ve merhamet duygularını çağrıştırmak çok güzel…
Ama yaşamadıktan ve fiiliyata geçirmedikten sonra kendine faydası olmaz, başkasına hiç olmaz...
En iyi nasihat örnek olmak, yaşayarak göstermek değil mi?
Üç kuruşluk menfaat için kırk adamdan geçeriz…
İnsanları kandırıp, birkaç şey daha satabilmek için kırk takla atarız…
Başkalarına yapılan zulmü, haksızlığı, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye görmezden geliriz…
Sol elle yemek yemeyi ayıplar ama hangisi daha yüksek faiz veriyor diye bankaları tek tek dolaşırız…
Kul hakkını umursamaz, çalıştırdığımız kişilerin hakkını vermemek için elli yalan uydururuz…
Hele siyasette başkalarına çamur ve iftira atmayı, yalanı dolanı en büyük marifet biliriz…
Adam kandırmayı, kul hakkı yemeyi, kuyrukta başkasının önüne geçmeyi uyanıklık sayarız.
Yine de Cuma mesajı atmaktan geri durmayız, üç aylarının erdeminden bahsederiz…
İyi niyetli olanlar, inancının gereğini yaşayanlar ve yerine getirenler çoktur. Onlar zaten mesajla da çok uğraşmıyor, sessiz sedasız Müslümanlığın da insanlığın da gereklerini ellerinden geldiğince yapıyor…
Ne yazık ki; Müslümanlığı marka olarak görenlerin sayısı da az değil.
Vaktiyle Necip Fazıl Kısakürek; “Siz güneşi ceketinin astarında kaybetmiş marka Müslümanlarsınız” demişti…
Görünen o ki; hiçbir şey değişmemiş…
*****
Kart tavuğu çalanı bul!
Yaşlı bir adam; yetişkin oğlunu yanına çağırır.
“Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git, o hırsızı bul ve cezasını ver!” der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak. “Tamam baba, hallederim” diye cevap verir.
İçinden; “Yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış. İşim gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım” diye söylenir.
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır.
“Baba baba! Keçimiz ortalarda yok. Çalmışlar” der.
Yaşlı adam; “Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açıp, “Ya sabır” der. Odadan çıkar.
“Koca keçi gitti. İhtiyarın derdine bak! Bir kart tavuğun hesabını soruyor” der, kendi kendine.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur.
“İnek gitti baba!” diye feryat eder çocuk.
Baba, sakince yine sorar: “Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır.
Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı hep aynı soru ile karşılaşır:
“Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Günün birinde, delikanlı kan ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir.
Yaşlı adam, çok ağır hastadır artık. Vakti sayılıdır.
Delikanlı heyecanla konuşur: “Baba, kız kardeşim ortada yok! Kaçırmışlar!”
Ölüm döşeğindeki yaşlı adam, anlaşılır anlaşılmaz bir sesle sorar:
“Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”
Tavuk çalınalı yıllar olmuştur. Geçen zaman içerisinde çiftçi aile ellerinde ne var ne yok kaybetmiştir. En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.
Yaşlı adam, son nefesini vermeden önce oğluna fısıldar:
“Oğlum, eğer sen kart tavuğu çalanı zamanında bulup cezalandırsaydın, başımıza bunlar gelmezdi. Vurdumduymazlığını, zaaf zannettiler. Kibrini, güçsüzlük zannettiler. Yufka yüreğini, çaresizlik zannettiler. Çiftliğini talan ettiler. En sonunda arını, namusunu da elinden aldılar. Git önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.”
Ve yaşlı adam, son nefesini verir.
*****
TEBESSÜM
Oflu
Üç Sürmeneli, Of’ta kalabalık bir grup tarafından dövülür. Oflu Hoca, mahkemeye şahit olarak çağrılır. Hakim, Oflu Hoca’ya sorar.
Oflu Hoca, anlatmaya başlar:
- 40 Oflu yapayalnız, 3 Sürmeneli’nin cümlesi orada idi!
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Yükün dürüstlükse gücün düşer belki ama başın düşmez.
Kızılderili atasözü