Mahzunî Şerif şiirleriyle mevcut düzeni eleştirdiği için çoğu kaz yargılanmıştı. Özellikle 1980 öncesi şiirlerinde toplumcu yönünü ağır basıyordu.

Mevla gül diyerek iki göz vermiş

Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı ?

Dura dura bir sel oldum erenler

Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı ?

 

Milletin sırtından doyan doyana

Bunu gören yürek nasıl dayana

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana

Bilmem söylesem mi söylemesem mi ?

 

Mahzuni Şerifim dindir acını

Bazı acılardan al ilacını

Pir Sultanlar gibi dar ağacını

Bilmem boylasam mı boylamasam mı ?

 1972 yılında elinde sazıyla Sivrialan Köyüne giderek Âşık Veysel’i ziyaret etmişti. Koca Usta’nın elini öpmüş, onunla söyleşmiş, şakalaşmıştı. Âşık Veysel ozanımıza “Günümüzün Pir Sultanı” diye iltifat etmişti.

 Mahzunî, Veysel için kimi zaman hicviye, kimi zaman methiye yazmıştı. Örneğin Veysel Baba’nın Kara Toprak destanına karşı yazdığı destanda şöyle diyordu:

“…Koyun vermiş, kuzu vermiş, ot vermiş

Fakirin hakkını neden kıt vermiş

Fakirler ot yutmuş, beyler et yemiş

Neden sadık yârin kara topraktır?

 

Hakaret değildir sana muradım

Yıllar yılı Veysel'imi aradım

Benim sadık yârim anam avradım

Neden sadık yârin kara topraktır?

 

Topraktan yapılır kılıçla kama

Toprağın güneşi benzer akşama

Mahzunî Veysel'in yavrusu ama

Neden sadık yârin kara topraktır?

Mahzunî Şerif, Âşık Veysel’in ölümü üzerine söylediği bir şiirde şöyle demişti:

Üç yüz onda kadem bastı dünyaya

Başka bir âlemde yaşardı Veysel

Yedi yaşta gözü sustu dünyaya

İç gözüyle hakka koşardı Veysel

 

Şikâyet etmedi murada yetti

Rüzgâr ile esti, çiçekle bitti

Ne haldir koyunu kurt ile güttü

Böyle bir barışı başardı Veysel

 

Nice mor dağlarda sümbül düşledi

Bir bostana bin toprağı işledi

Ömür boyu ikiliği taşladı

Özünde fitneyi aşardı Veysel

 

Bereketti gökyüzünden döküldü

Bulut gibi çok dağlara çekildi

Kara toprak dedi, ona ekildi

Mahzunî Şerif'ten yeşerdi Veysel.

Mahzunî Şerif, her dine ve inanan her kişiye saygı duydu. Her inananın inancını kendi iç dünyasının bir sorunu olarak gördü.

Başkalarının inancına saygı duymak, çağdaş insanın ve laik bir düşüncenin belirleyici bir yönü olarak algıladı. 

Şeriatçılığı, dinsel bağnazlığı, din sömürücülerini, din adına katliam yapanları, hacıları, hocaları, yol şaşkını dedeleri, seyitleri eleştirdi. Uyarılarda bulundu.

Bazı çevrelerce soyu sopu, inancıyla ilgili dedikodularla karşılaşmıştı. Onlara şu yanıtı vermişti:

Beni merak edip şüphe duyanlar

Kendin bilmezlerin telaşıyım ben

Aslım Horasan'dan toprağım Afşin

Elbistan düzünün bir taşıyım ben

 

Bir gün âşıkların kara gününde

Ah çekip dolaştım sevda çölünde

Kuran'da okudum mürşit önünde

Saz çalıp söyleyen Bektaşi’yim ben

 

Mahsuni Şerif’im yaş oldu elli

Dolaştım elinde beş altı telli

Ne küstüğüm belli ne neşem belli

Bunca âşıkların bir hoşuyum ben."

 Türkiye de halk ozanları sürekli ezilmişlik, yoksulluk içinde yaşamışlardı. Bu durumdan kurtulmaları için örgütlenmeleri gerekiyordu. Onun için Mahzunî Şerif “Âşıklar Derneği”ni kurmuştu. Mahzunî Şerif şiirleriyle mevcut düzeni eleştirdiği için çoğu kaz yargılanmıştı. Özellikle 1980 öncesi şiirlerinde toplumcu yönünü ağır basıyordu.

17 Mayıs 2002 Cuma günü, ajanslar Almanya’nın Köln kentinin Porz ilçesinden acı bir haber geçtiler. Dört gün yoğun bakımda yaşama mücadelesi veren halk ozanı Mahzunî Şerif Hakk’a yürümüştü.

Köln’deki törenden sonra naaşı Ankara’ya, oradan da vasiyeti üzerine Hacıbektaş’a getirildi.

Geride 400’e yakın plak, 50’den fazla kaset ve 9 adet yayınlanmış kitap bırakan koca ozanı binlerce kişi uğurluyordu.

 Yarın ki yazımda Mahzunî Şerif, Alevi mi, Sünni mi sorusuna yanıt bulmaya çalışacağım.