Bir şeyi iyi anlayınca, ona ulaşmışsınız demektir. Ulaşmanıza engel olan şey fırsat eksikliği değildir, anlamak istediğiniz şey üzerinde zihninizi odaklama yeteneğinizin eksikliğidir.

Bilmediğiniz bir şeyi eğer sadece zihninizde tutabilseydiniz, o size sırlarını açacaktır. Ama eğer siz yüzeysel ve sabırsızsanız, bakmak ve beklemek için yeterli ciddiyetiniz ve samimi kararlılığınız yoksa, o zaman sizin gökteki ay için ağlayan bir çocuktan farkınız nedir?

Birbirine denk olmayan şeylerin nasıl denk olabildiğini anlamak için parmaklarınıza bakabilirsiniz. Hepsi parmak sonuçta değil mi?

Başlangıcı olmayanın nedeni de olamaz.

Ne olduğunuzu biliyordunuz da sonradan unutmuş değilsiniz. Bir kez bildiğinizi unutmazsınız. Fakat bildiğinizi anlayabildiniz mi?

Cahilliğin başlangıcı olmayabilir ama sonu vardır.

Cahil kimdir diye sorguladığınızda cehalet kaybolup gidecektir.

Evet dünya çelişkilerle dolu ve bundan dolayı sizler uyum ve huzur arıyorsunuz. Aradığınız yer neresi peki?

Bunları dünya içinde bulamazsınız, çünkü dünya kaostur...

Düzen ve uyumu içinizde aramalısınız.

Anlamdan ve anlamaktan bahsetmişken sahi dünya ne zaman anlam kazanmıştır?

Bir beden içinde doğduğumuz zaman dünya anlam kazanır.

Beden yoksa dünya da yoktur.

Önce sorun, araştırın: Siz beden misiniz?

Dünyayı anlamak daha sonra gelecektir…

Kendimizi acıklı bir biçimde yanlış anlamış olabilir miyiz?

Doğru biçimde anlamak için inceleyin, araştırın.

“Ben bir beden olarak, beden içinde doğdum ve bir beden olarak, beden içinde öleceğim.”

Elinizde mevcut olandan eminseniz, gerçeğe ulaşamazsınız. Doğmuş olduğunuz ve öleceğiniz hakkındaki fikrinizden ne kadar eminsiniz?

Peki yaşamaktan anladığınız nedir?

“Sizinle temas kuran hiçbir şeyi ayırmamak, ona karşı koymamak, fakat hepsini anlamak ve sevmek evrenselce yaşamak demektir.”

Gerçekten şunu söyleyebilmek: Ben dünyayım, dünya bendir, ben dünyada evimdeyim, dünya benimdir. Her mevcut olan benim mevcudiyetim, her bilinç benim bilincim, her keder benim kederim, her sevinç benim sevincimdir diyebilmek…

Bu evrensel hayattır. Bununla birlikte, gerçek varlığımız evren ötesidir ve dolayısıyla özel ve evrensel kategorilerinin ötesindedir. O ne ise odur, tümüyle kendi kendine yeten ve bağımsız… Fakat anlamak için dıştan gözlemlemek zorundasınız. Kişiyi anlamak ve onu bertaraf etmek gözlemcinin görevidir.”

Istırabı anlamak için acının ve hazzın ötesine geçmelisiniz.

Bizler cahilliğimizle masum, eylemlerimizle suçluyuz.

Bilmeden günah işler, anlamadan acı çekeriz.

Tek umudumuz: Durmak, bakmak, anlamak ve belleğin tuzaklarından kurtulmaktır. Çünkü bellek hayal gücünü besler ve hayal gücü (imgeleme) de arzu ve korku üretir.

Bilincin ışığı belleğin filmi içinden geçerek beyninize görüntüler yansıtır. Beyninizin kusurlu ve düzensiz durumu nedeniyle, algıladıklarınız, sempati ve antipati duygularıyla çarpıtılmış ve renklenmiş olur.

Eğer düşüncelerinizi düzene koyar ve duygusal etki ve izlenimlerden kurtarırsanız, insanları oldukları gibi, açıklıkla,sevecenlikle göreceksiniz ve anlayacaksınız.

“Doğum, yaşam ve ölümün tanığı bir ve aynıdır. O, acının ve sevginin tanığıdır. Çünkü sınırlılık ve ayrılık içindekiler keder verici olsa da biz onu yine de severiz. Onu hem severiz, hem de ondan nefret ederiz.

Bizler dövüşürüz, öldürürüz, hayatı, mal ve mülkü mahvederiz ama yine de sevecen ve özveriliyizdir. Bir çocuğa şefkatle bakım gösterir, onu yetim de bırakırız. Hayatımız çelişkilerle doludur. Ama ona sımsıkı sarılırız. Bu sarılış her şeyin kökeninde vardır. Ama yine de o tamamen yüzeyseldir.

Bir şeye ya da bir insana bütün gücümüzle tutunuruz, ama bir an sonra onu unutuveririz; çamurdan kurabiyeler yapan, sonra da onları tasasızca terk eden çocuklar gibi... Kurabiyelere dokunun, çocuk öfkeyle haykıracaktır; onun dikkatini başka tarafa çekin, onları unutuverir.

Çünkü hayatımız şimdi'dir, onun sevgisi de şimdi'dir.

Çeşitliliği, acının ve hazzın oyunlarını severiz, zıtlıklarla büyüleniriz. Bunun için karşıtlara ve onların görünüşteki ayrılığına ihtiyacımız vardır. Bir süre için onların tadını çıkarır, sonra yorulur, bıkar, saf varoluşun sessizliğini ve huzurunu şiddetle arzularız.”

Kozmik yürek durmadan çarpar.