Teknoloji çağının getirdiği yeni dönemlerde, insansı robotlar ve insanların giderek makineleşmesi gibi kavramlar, sadece bilim kurgu filmlerinde değil, artık günlük yaşamımızın bir parçası haline gelmeye başladı. Bu teknolojik gelişmeler, hem heyecan verici hem de derin düşündürücüdür. Ancak, bu durumun sosyal ve etik boyutları üzerine düşünmek, sadece bilim insanlarının değil, toplumun her kesiminin sorumluluğundadır.

1.yüzyıl filozofu La Mettrie, insanın sadece bir makine olduğunu iddia ederek, çağının ötesinde bir görüş ortaya koymuştur. Ona göre insan bedeniyle ve zihniyle adeta karmaşık ve bir makine gibi sistemli bir şekilde çalışır ve bu makinenin çalışma prensipleri zor da olsa anlaşılabilir. Bu görüş, günümüzde yapay zekâ ve robotik teknolojilerinin insan benzeri özellikler kazanmasıyla daha da güçlenir. Ancak, La Mettrie'nin öngörüsünün getirdiği sorular, teknolojinin insan doğasını nasıl etkilediğini sorgulamamıza neden olmalıdır.

"İnsanın bedeni ve zihni, karmaşık bir makine gibi işler ve bu makinenin çalışma prensipleri anlaşılabilir." La Mettrie

Teknolojik ilerleme, insanlık için bir zafer mi yoksa tehlike mi?

İnsansı robotlar, bir yandan yaşamımızı kolaylaştırırken, diğer yandan iş gücümüzü de tehdit etmektedir. Endüstriyel alanlarda kullanılan robotlar, insan emeğinin yerini alarak işsizlik sorununu derinleştirebilir. Bu durum, sosyal dengeleri altüst edebilir ve gelir adaletsizliğini artırabilir. Üstelik bu robotların insan benzeri davranışları, duygusal bağlantılar kurmamızı sağlayabilir, ancak gerçek bir insan deneyimini sağlayamaz. Bu da, insan ilişkilerinde yalnızlık ve duygusal eksiklik gibi sorunlara yol açabilir.

İnsanların teknolojiye bağımlılığı, bazen insanların sosyal ilişkilerini ve doğal dünyayla bağlarını zayıflatabilir. Örneğin, birçok insan, akıllı telefonlarına veya bilgisayarlarına bağımlı hale gelerek gerçek dünyadaki etkileşimlerden uzaklaşabilirler. Bu, toplumun sosyal yapısını ve bireyler arasındaki ilişkileri nasıl etkilediğine dair önemli bir soru işareti oluşturur. Öte yandan, insan benzeri robotların yükselişi, insanlık için etik ve felsefi soruları gündeme getiriyor. Bu robotlar, duygusal tepkiler gösterebilecek kadar gelişmiş hale geldiğinde, insanlarla etkileşim kurmak, hatta insanlar için birer arkadaş veya partner olmak mümkün olabilir. Ancak bu durum, insanlığın kendini tanımlama ve ilişkilendirme biçimini değiştirebilir. İnsanlar, bu tür robotlarla olan ilişkilerinde duygusal bağlar kurabilirler mi? Yoksa bu, insanların gerçek ilişkilerden uzaklaşmasına ve yapay duygusal bağlarla yetinmesine mi yol açar?

Ancak, bu eleştirilerin yanı sıra, insansı robotlar ve teknolojinin insanlaşması, sağlık sektöründen eğitim alanına kadar birçok alanda olumlu etkiler de sunmaktadır. Robot cerrahlar, hastanelerdeki yoğunluğu azaltarak daha hızlı ve hassas operasyonlar gerçekleştirebilir. Eğitim alanında kullanılan yapay zekâ sistemleri, öğrencilere kişiselleştirilmiş bir öğrenme deneyimi sunabilir ve eğitimde fırsat eşitliğini artırabilir.

Sonuç olarak, insansı robotlar ve makineleşen insan kavramları, karmaşık ve çelişkili bir gerçekliği yansıtır. Bu teknolojik gelişmelerin getirdiği fırsatlar kadar riskleri de göz önünde bulundurmalıyız. Teknolojiyi insanlığın hizmetine sunarken, sosyal adaleti ve insan haklarını da gözeten bir yaklaşım benimsemeliyiz. Ancak bu şekilde, geleceğin daha adil ve sürdürülebilir bir dünya olmasını sağlayabiliriz.

Yazımızı, La Mettrie’nin insanı düşünmeye sevk eden ve sorgulatan şu sözüyle bitirmek faydalı olacaktır: "İnsan, doğanın bir parçasıdır ve onun kurallarına tabidir. Onu anlamak için doğayı incelemek gerekir."