Gençler hatırlamaz; bir dönem Kubilay Uygun diye bir milletvekili vardı. Bülent Ecevit’in partisinden seçilmişti.

Bir ayda üç parti değiştirmesiyle ünlendi. Milletvekili olduğu 1999 ile 2002 yılları arasında kaç partiye girip çıktığını muhtemelen kendisi de unutmuştu. Çok parti değiştirdiği için adı “Fırıldak Kubi”ye çıkmıştı.

Üç dönem Van Başkale Belediye Başkanlığı yaptıktan sonra 5 kez parti değiştiren İskender Ertuş’un haberini okuyunca Fırıldak Kubi aklıma geldi.

İskender Ertuş, Başkale’de DYP’den 1989’dan itibaren 3 dönem, yani 15 yıl belediye başkanlığı yaptı. Sonrasında AKP, HDP, CHP’yi dolaştı, üç parti lideri yakasına rozet taktı. En son üçüncü kez AKP’nin kapısını çaldı, yine yakasına rozet taktılar.

3 dönem belediye başkanlığı yapmış, artık kenara çekileyim diye düşünmemiş, belli ki siyasi hırsı çok fazla...

Anlaşılan siyasi ilke de çok umurunda değil, birbirinin zıddı en uç noktadaki üç partide bulunmuş.

Asıl anlaşılamayan konu şu; bu kadar siyasi hırsla hareket eden bir kişi, niçin partiye alınır, hadi gizli saklı partiye aldınız, niçin aday yapılır?

Milletvekili olsa Fırıldak Kubi gibi, Meclis’te bizimle birlikte bir el daha fazla kalkacak diye düşünülebilir. Kabul edilebilir bir durum değil ama hadi temiz niyetle öyle düşünelim.

O bile bilinmez ama hadi üç beş oy fazla alınacağını düşünelim. Üç beş oy için siyasi ilkeleri ayaklar altına almaya gerek var mı?

12 Eylül 1980 öncesinde kirli pazarlıklarla milletvekili transferi çok can yaktığı ve acı tecrübeler yaşandığı için 1982 Anayasasında milletvekillerinin parti değiştirmesi yasaklanmıştı.

Buna da kendi yöntemimizle çözüm bulmuştuk.

Tarihte ilk biz icat ettik, hülle partiyi!

Partisinden istifa eden milletvekili için uyduruk bir parti kuruluyor, uyduruk parti genel kurul yapıyor ve geçmek istediği partiyle birleşme kararı alıyor. İstifa eden milletvekili de o partinin üyesi oluyor.

Anayasaya göre milletvekilinin parti değiştirmesi yasaktı ama tıkır tıkır parti değiştiriyorlardı.

Baktılar bu da çözüm değil, Anayasanın o maddesini değiştirdiler, milletvekili transferini yine serbest bıraktılar.

Sonrasında da tekrar pazar kuruldu bir nevi!

Temel sorun ahlâktır. Ahlâk kuralları işlemiyorsa kanunla, yasaklamayla çözüm bulunamıyor.

Siyasette ahlâk egemen olmadıkça partiler arası geçiş su yolu gibi çalışacaktır.

Sadece siyasi ahlâk da yetmez. Toplum da hesap sormalı, akşamdan sabaha parti değiştiren siyasi figürlere itibar etmemeli…

A partisinde iken omuzlarda taşınıyor. İstifa edip B partisine geçiyor, yine omuzlarda…

Siyasi figür omuzlardan inmemek için parti parti dolaşıyor.

Kimi omuzlarda taşıyoruz, başımızı kaldırıp bir bakalım; emin olun sorunların büyük kısmı çözülecektir.

***

Saltanat kimsede kalmaz

Bir derviş göl kenarında oturmuş tefekkür ederken, yanından hükümdar geçti. Dünyanın endişe ve dertlerinden kurtulmuş olan derviş, ne kafasını kaldırdı ne de ilgi gösterdi. İktidarından müthiş gurur duyan hükümdar, dervişin bu ilgisizliği karşısında öfkeden deliye döndü ve “Yamalı cübbeleriyle bu dervişler hayvanlardan farksız” dedi.

Hükümdarın veziri, dervişin yanına gelip sorguya çekmeye başladı:

- Dünyanın büyük sultanı yanından geçti, sen ne ayağa kalktın ne de önünde eğildin. Bu küstahlığın sebebi nedir?

Derviş cevap verdi:

- Sultanınıza söyleyin, ondan mükafat bekleyenlerin önünde eğilmesini beklesin. Ona söyleyin, idareciler halklarını korumak için vardır. İnsanlar idarecilere itaat etsin diye yaratılmamıştır. İdareci, fakir fukaranın bekçisidir. Koyunlar çoban için var edilmemiştir, bilakis çoban koyunlara hizmet etmek için vardır. Çevrenize bir bakın. Bir kişi dertsiz tasasız safa sürerken, diğerleri sıkıntıyla geçinmeye çalışıyor. Bir gün gelecek, aptalca düşüncelerle dolu beyinler toprakta çürüyüp gidecek. Kaderin karşı koyulmaz hükmü beyan edildiğinde, ortada ne efendi kalacak ne de köle. Kabirleri açın da un ufak olmuş kemiklere bakın bakalım. Sonra da bana hangisinin zengine, hangisinin fakire ait olduğunu söyleyin.

Hükümdar, dervişin bu sözlerini duyunca derinden etkilendi, utandı. Hükümdar, dervişe sordu:

- Ey derviş, dile benden ne dilersen!

- Beni bir daha rahatsız etmemeni istiyorum.

- Peki ama ne olur bana bir nasihatte bulun.

- Servet senin elindeyken dikkat et. Çok geç olmadan şu hakikati anla; servet ve saltanat kimsede kalmaz, elden ele dolaşır, bir kuş gibi daldan dala konar.

(Alıntıdır)

 ***

TEBESSÜM

Ne fark eder?

Vaktiyle bir kral zamanında kanun taslakları hazırlanıp meclise sunulur, lehte aleyhte konuşmalardan sonra el kaldırma usulüyle kanunlar her hâlükârda kabul edilirmiş.

Bir gün meclis başkanı, oylama yapılırken hem kabul, hem ret oyu için el kaldıran bir vekil olduğunu fark etmiş. Vekile sormuş:

- Efendi, dalgın mısın?

- Ne münasebet değilim.

- İyi de niçin aynı maddede hem kabul eden hem de etmeyenlerle birlikte el kaldırdınız?

- Ne fark eder ki! Biz burada sadece baş sallayıcı ve kralın isteği doğrultusunda el kaldıranlarız.

 ***

GÜNÜN SÖZÜ

En büyük uçurum gözdür, oradan düşenin parçası bulunmaz.

La Edri