Hani derler ya, fıkra gibi olay diye, aslında fıkralar bile bu kadar trajikomik olmuyor.

Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Aydan Köyünde tarlasına girmek isteyen maden ocağı görevlilerini darp ettiği iddiasıyla 75 yaşındaki Hatice Kocalar’a 5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Hâkim karşısına çıkan 75 yaşındaki teyzenin savunması hukuk dersi verir gibiydi:

“İki kamyon geldi. Kepçe geldi. Tarlayı kazmak istediler, karşı çıktım. Kendilerine şirketin yetkililerinin gelmesini söyledim. İki mühendis geldi. Toplam beş kişi oldular. Ben tek başımaydım. 5 kişiye nasıl vururum? Vurmadım, aramızda münakaşa oldu. Elimde sopa yoktu. Hakkımdaki iddiaları kabul etmiyorum. Beraatimi istiyorum.”

Teyzenin tarlasıyla ilgili Danıştay’ın iptal kararı olduğu söyleniyor.

Ortada bir suç varsa, suçu 75 yaşındaki teyze mi işledi, yoksa mahkeme kararına rağmen teyzenin tarlasına girenler mi işledi?

75 yaşındaki bir kadının, 5 kişiyi darp ettiği gibi komik bir iddiayı bir kenara bırakarak söylüyorum…

Velev ki, maden şirketlerine karşı tarlasını koruyan teyze elindeki sopayla maden şirketi görevlilerine dokunmuş olsa bile bu konu dava edilir mi?

Hukukun temel amacı kamu vicdanını rahatlatmaktır, başka bir deyişle hukuk kamu vicdanıdır.

75 yaşındaki teyzeye açılan bu davayla, kamu vicdanını mı rahatlattınız, yoksa kamu vicdanında mahkûm mu oldunuz?

Televizyonlarda seyredenler, yazılı basında bu haberi görenler adalet sistemi hakkında ne düşünür, böyle bir siteme, adalete kim güvenir?

İşin daha hazin tarafı şudur…

Hatırlarsınız 13 Şubat’ta Erzincan’ın İliç ilçesinde maden faciası meydana gelmiş, 9 işçi göçük altında kalmıştı.

İşçilere halen ulaşılamadı. Arama çalışmaları bile durduruldu.

9 ailenin ocağına ateş düştü… Peki, sorumlular hakkında ne yapıldı, kaç kişi tutuklandı, halen kaç kişi tutuklu?

Hepsini unuttuk, İliç’te yaşanan faciayı bile unuttuk.

Bir yandan 75 yaşındaki teyze güya birilerini darp etti diye mahkemelerde süründürülüyor.

Diğer tarafta bir şehri tehlikeye atanlar için yargı ağır aksak işliyor…

Hal böyle olunca yargıya güven dibe vuruyor…

Ne yazık ki, gücü olan kendi hukukunu oluşturmaya yelteniyor.

Gariban ise her zaman olduğu gibi yine eziliyor, hakkını alamıyor.

***

Ayının bile adamı var!

Temel ile Cemal, bir gün ormanda dolaşmaya çıkmışlar. Derken, karşılarına bir ayı dikilmiş. Ayı Cemal’in üzerine yürüyünce, Temel de çekmiş tüfeğini ayıyı vurmuş. Çevredekiler, “Temel av yasağına uymadı, ayıyı vurdu” diye şikâyet etmiş. Temel’i mahkemeye çıkarmışlar.

Hâkim, Temel’e sorar:

- Ayıyı vurdun mu?

Temel: Evet vurdum.

Hâkim: O zaman sana ceza vereceğiz.

Temel: Niye ki?

Hâkim: Ayıyı vurduğun için...

Temel: O ayı benim arkadaşım Cemal’e saldırdı, vurmasaydım Cemal’i öldürecekti. Ben de onu öldürdüm. Bıraksaydım Cemal’i öldürseydi daha mı iyiydi?

Hâkim: Yapacak bir şey yok. Ayıyı vurduğun için sana ceza vermemiz gerekiyor.

Temel: Neden?

Hâkim: Kanun böyle diyor...

Temel: O kanunu kim yaptı ki?

Hâkim: Kanunu Meclis yaptı...

Temel: Hâkim bey şimdi neye yanıyorum biliyor musun?

Hâkim: Bilmem... Neye?

Temel: Bana vereceğin cezaya değil de… O Meclis’te ayının bile adamları, dostları var. Benim ise hiç dostum yok… Ona yanıyorum!

***

TEBESSÜM

 Televizyon

Temel, bir televizyon kanalında yarışmaya katılır. Yarışmada kazandığı parayı eksik verirler.

Temel sebebini sorar. “Uygulama öyle, vergi kesiyoruz” cevabını alır.

Bunun üzerine Temel, avukata danışır. Avukat da Temel’e “Televizyonu mahkemeye ver” der.

Aradan zaman geçer. Avukat, Temel’le karşılaşınca sorar:

- Televizyonu mahkemeye verdin mi?

Temel:

- Verdim ama ertesi gün, gittim geri aldım. İnsan yine de televizyonsuz yapamıyor!

***

GÜNÜN SÖZÜ

Hiçbir suçlu, kendi öz mahkemesinde beraat edemez.

Juvenalis