Folklor, batı ülkelerinde 1846 yılından beri bilim dalı olarak ele alınmış. Bizde ise bu konuda ilkyazının Rıza Tevfik imzası ile Peyam gazetesinin 20 Şubat 1913 tarihli edebiyat ilavesinde yayınlandığını biliyoruz.

İngilizce köklü "folk" ve "lore'' kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen folklor. "halk bilimi" olarak sözlüklerimize girmiş.

Halkın doğumundan ölümüne kadar töreleriyle, törenleriyle, giyimleriyle, kuşamlarıyla müzikleriyle, danslarıyla, edebiyatıyla, inançlarıyla, kısaca insanla ilgili hemen her şey folklorun ilgi alanı içerisinde bulunuyor.

Sosyal, kültürel ve ekonomik tarihimizle ilgili pek çok bilgiler, folklor ürünlerimizde gizlidir. Folklor, halkı yaşadığı toprağın manevi sahibi yapar. Vatan sevgisinin en anlamlı, en güzel anlatımı folklor ürünleri içerisinde can bulur. Söze ve saza gelir, gümbür gönülden gönle akar gider.

Halkın yaşayış biçimini, kıvancını, tasasını, geleneğini, göreneğini, değer yargılarını, milli hasletlerini bilmeden, yeterince araştırmadan hazırlanan eğitim ve kalkınma planlarının başarıya ulaşmadığı çoğu zaman görülmüştür. Halkın bünyesinde ters tepkiler yarattığı da söylenebilir.

İnsana sevgi, insana saygı, barış, huzur, güven, birlik
ve beraberlik kavramlarının hepsi, halk bilimi ile kucak kucağadır. Ahlaki değerlerin en yücesi, vatan ve millet sevgisinin en kutsalı Türk gelenek ve göreneklerinde vardır. Bunları tanımak, anlamak, yeni kuşaklara aktarmak; aktarırken sevdirmek folklorun, yani halk biliminin görevi olsa gerekir.

Bütün bunlar halk kültürünün manevi yönleridir. Bu kültürün maddi ürünleri de folklorun kardeşi saydığımız bir başka bilim dalının dağarcığındadır. Bu kardeş bilime "etnografya" diyoruz. Etnografya, eski Yunancada "etnos" ile "graffo" Türkçe olarak da "kavim" ve "yazar' kelimelerinden yapılmış birleşik isimdir. Bizde eskiler bu kelimeyi Arapça ifadelerle "kavmiyet, akvamiyet, ilm-i akvam, tasvir-i akvam" şekilleriyle kullanmışlar.

Demek oluyor ki etnografya, aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan boy ve soy bakımından da birbirlerine bağlı insan topluluğunu karşılaştırarak inceleyen, araştıran bir bilimdir. Bu bilim dalının uzmanına da "etnograf" adı verilmektedir. Avrupa'da 19. yüzyıl içerisinde gelişen ve yaygınlaşan bu bilim dalı, ülkemizde Cumhuriyet Dönemi'nden sonra ele alınmaya başlamış. Abadan kepeneğe, şalvardan yemeniye kadar tüm giyim eşyaları; keçe, kilim, cicim, halı başlık, tepelik, kemer gibi ev ve süs eşyaları, av alet ve silahları, ev ve yapı maddeleri, yaba, düven, kağnı, yayık gibi ince tarım aletleri, türlü mutfak eşyaları, davuldan zurnaya, maşadan saza kadar çalgılar, etnografyanın konuları arasındadır.

Folklor da, etnografya da halkla ilgilidir. Düven, sıyırgı, tırpan, orak gibi tarım, tarak. Dolap, çıkrık gibi dokumacılık aletleri etnografyayı ilgilendirir.

Bir kavalın, bir yayığın bir beşiğin nasıl, niçin, nerede yapıldığı etnografyanın konusudur. Ama hangi gün yayık düğülürse alınan ürünün kokuşup bozulmayacağı, kavalın sesi ile Hazreti Ali’nin sesinin benzerliği inanışları ise folklorun konuları arasına girer. Beşik etnografyanın, beşiğe ilk defa yatırılan çocuk için yapılan tören, beşik kertmesi olayı, beşikle ilgili hikâyeler, türküler, ninniler folklor hazinesinin birer parçalarıdır.

Folklor ve etnografyanın en büyük kaynağı köylümüz, kasabalımızdır. Batı ülkelerinin yüz yıl önce tamamladığı derleme işini bizim bir an önce tamamlamamız gerekiyor. Bu arada etnografya müzelerinin yurt sathında yaygınlaşmakta olduğu sevindiğimiz bir konudur.