Dıranas’ın “Gölgeler” ve “Çıkmaz” adlı iki oyunu da sahnelenmek için kaleme alınmıştı. Bu nedenle oyunda sahneye kurulan dekor, ayrıntılar ve ortaya koyulacak replikler hep açıklanmıştı.

Ahmet Muhip Dranas’ın “Çıkmaz” adlı oyunu sekiz tablodan oluşmaktadır. Oyunun iki sürükleyici kişi, Emin ve Hayriye’dir. Emin, Gölgeler’deki Baba gibi erdemli, merhametli, şair ve bilge bir kişiliktir. Hayriye ise olayların yönlendirdiği, duygularını bile yaşayamayan toplumun mağdur ettiği bir genç kızdır.

Emin, şair kimliğiyle oyunda yer alır. Kendini toplum dışına itmiş bir tip olarak oyun boyunca varlığını sürdürür. Başlangıçta, Hayriye ile Murat’ın yanında, anılarıyla yaşamaktadır.

Bir gün yıldızları seyrederken sokak kavgasında Hayriye’nin nişanlısı Murat öldürülür. Emin bu olay karşısındaki duyarsız ve umursamazdır. Ancak Hayriye’nin bundan sonraki hayatı ona emanet edilmiş gibidir. Hayriye’yi korumayı, ona sahip çıkmayı kendine görev bilir.

Bülent ile Leyla arasında geçen aşk polemiğini oyunun ikinci tablosunda izleriz. Bu diyaloglardan Emin’in büyük yazar olduğunu öğreniriz.

Hayriye’nin çok sevdiği Murat’ı kaybettikten sonra Emin’e ilgi duyması, Emin’in Hayriye’ye, kardeş gibi bakması, çapkınlığıyla tanınan Bülent’in de Hayriye’ye ilgisi daha sonraki gelişmeleridir. Emin ile Hayriye’nin durumu çıkmazdır.

Başta da söylediğimiz gibi, Ahmet Muhip Dıranas’ın oyunlarında “ruh”lar vardır. Kişilikler ruhların giydirilmiş halleridir. Ruhlar sürükleyici ve yönlendirici durumundadır.

Ruhun, bedenden ayrı olarak yaşadığı, insandan çok farklı bir kavram olduğu tartışmaları her iki oyunda da yapılır.

Çıkmaz’da da Emin ile Leyla ruhun eğitilip eğitilemeyeceğini tartışırlar. Dıranas, her insanının iyilikle donatılarak dünyaya geldiğini, ruh’un sonradan çirkinleştirildiğini ileri sürer. Dünya görüşünü, bilge kişiliğini de ortaya koyar. Gölgeler’in ilk perdesindeki duvar saati hakkında söylenenler bu doğrultudadır:

“Bir saati vakti geldi mi kurmalı; durmuş bir saat kurunca işler, ama duran bir insanı kurup işletemezsin.”

İşte birkaç diyalog:

“Parayı, para için erdemlerine, onurlarına varıncaya kadar her şeylerini verebilenlere bırakalım”

“Hava karardıkça mangal ateşleri nasıl daha parlak görünürse, ömrün akşamına doğru anılar da öyle parlak görünüyor.”

“Tarih galerisinde, büyük insanlar adı altında, sıra sıra kurulmuş kişilerin yüzlerini bir sıyır bakalım, altlarından ne çıkacak: Çıkarcılığın çirkin yüzü hep.”

Gerçek olan şu ki, Ahmet Muhip Dıranas öncelikle şairdir. Tiyatrolarında şairane bir üslûp kullanmıştır. Şiirsel anlatımın yarattığı dünyanın yanında, Şiirin zaman zaman tiyatronun önüne geçtiği, dramatik anlatımı sekteye uğrattığı söylenebilir.

Gölgeler ve Çıkmaz oyunlarının büyük bir kısmında kahramanlarını şiirle konuşturur. Örneğin, Baba ile Oğul’un sevgili üzerine tartışmalarında Oğul tarafından şiir okunur:

“Sen benim aşkımın aynasında ölümsüz güzelliksin / Aşkın bir taç gibi ruhumu süslüyor” Dıranas, şair kimliğini, sözcüklere şairce bakışını oyunda gösterir ve Oğul’a taç kelimesinin yerine bahar’ı getirmesinin daha uygun olacağını da söyletir.

İkinci Perde’nin başında Kız’ın Anne’ye söyledikleri de şiir gibidir:

“Olmadı, olmadı / Ve bitti / Beynime asılı bir gölgeydi / Uçtu, kurtuldum / Güneşler açtı.”

Ahmet Muhip Dıranas’ın şairane anlatımı, oyunlarında arzuladığı düşsel boyut, soyut dünyayı yaratmasına katkı sağlamakta ve estetik hazzın çoğaltmaktadır. Bu estetik haz “tiyatro sanatının tadıdır.