6 Şubat Kahramanmaraş depremi üzerinden bir yıl geçti.

İlk günlerde tüm Türkiye depremi konuşuyordu. Özellikle depreme hazırlık konusunda ne nutuklar atılmıştı hatırlarsınız.

Geçen bir yılda ne yapıldı derseniz, kocaman bir hiç!

Özellikle deprem riski bulunan İstanbul başta olmak üzere fay hattındaki bölgelerde, binaların depreme dayanıklı olup olmadığı denetlenecekti.

Başvurular alınmış, sıraya konulmuştu. İstanbul veya başka herhangi bir şehirde bugüne kadar kaç binanın depreme dayanıklı olup olmadığı araştırıldı?

Deprem olduğu zaman ilk günlerde üç beş bina göstermelik olarak denetlendi, kontroller yapıldı. Sonrasında daha önce hep yaptığımız gibi unutmaya verdik.

6 Şubat’ın hemen akabinde deprem profesörleri kanal kanal dolaşmaktan yorulmuşlardı. Yetişemeyenler canlı bağlantı ile anlatıyorlardı. Hatta aralarında rekabet o kadar kızışmıştı ki birbirlerini yerin dibine sokmak için gayret ediyorlardı.

Gazeteciler, canlı yayın araçları deprem bölgesinden çekildi, her şeyi unuttuk.

Ne deprem bölgesinde insanların çektiği çilelerden, dramlardan, yaşananlardan haberimiz var, ne de bir çare olabildik.

Depremin yıldönümünde sadece üç beş mesaj ve anma programı ile olanları tekrar hatırladık…

Onun dışında depremle ilgili sıfır noktasındayız.

Şunu da kabul etmek lazım, deprem riski olan bölgelerde bütün binaları birden yıkıp yeniden yapmanın imkânı yok.

Tüm binaların ne kadar depreme dayanıklı olduğunu tek tek kontrol etmek de uzun zaman alabilir.

Ancak çok basit, hayat kurtaracak deprem tedbirleri alınabilir.

6 Şubat depreminde kurtarma ekiplerinde organizasyonsuzluk ve başıboşluk olduğunu hepimiz gördük.

Müdahalede çok geç kalındı. Deprem bölgesine ulaşmak bile saatler, hatta günler sürdü.

Enkaz altındaki kızının elini tutup bekleyen babanın fotoğrafını hepimiz konuşuyoruz da niçin o kadar zaman kızı enkazdan çıkarılamadı diye sorgulamıyoruz.

Çünkü depreme tamamen hazırlıksız, plansız ve programsız yakalanmıştık.

Öncelikle olası bir depremde kumanda merkezinin nerede olacağı, neler yapılacağı, kimin nasıl hareket edeceği ve en önemlisi de deprem bölgesine ulaşımın nasıl sağlanacağı konusunda bir çalışma yapılması elzemdir.

İlk müdahale çok önemli olduğuna göre ilk müdahale ekibinin her daim hazır edilmesi ve deprem riski olan bölgelerde konumlandırılması zaruridir.

Yine en çabuk ulaşım sağlayabilecek olan askerlerimizin, kamu çalışanlarının ve gönüllü kurtarma ekiplerinin bölgeye nasıl ulaşacağı, deprem anında kiminle irtibata geçeceklerinin acilen tespit edilmesi lazımdır.

Deprem riski olan bölgelerde belli merkezlerde olası bir depremde ulaştırmak için, çadır, battaniye, acil gıda ve temizlik maddeleri bulundurulmalı, bu malzemelerin nasıl ulaştırılacağı da şimdiden planlanmalıdır.

Binaları güçlendirmek büyük ekonomik maliyet gerektiği için belki hemen yapılamayabilir, ancak deprem sonrası için basit tedbirler alınarak çok hayat kurtarılabilir.

Kuru nutuk atmak ve siyasi hesaplar yapmak yerine bir an önce hazırlığa başlanmalıdır.

***

 Kumdan kale

Bir yaz günü, plajda oturuyor, kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum. Her ikisi de, deniz kıyısında, kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalışıyorlardı.

Kale neredeyse tamamlanmışken, büyük bir dalga gelip kaleyi bozdu. Her şey, bir anda ıslak bir kum yığınına dönüşmüştü. Bütün uğraşlarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların gözyaşlarına boğulmalarını bekliyordum. Ama çocuklar beni şaşırttı. Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular ve gülerek kıyıdan biraz daha uzaklaşıp yeni bir kale yapmaya giriştiler.

Çocukların, o anda bana önemli bir ders öğrettiklerini fark ettim. Yaşamımızdaki her şey, yapmak için üstünde çok zaman ve enerji sarf ettiğimiz her karmaşık yapı, aslında kumdan yapılmışlardır. Sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler ayakta sağlam kalabilir.

Er ya da geç, bir dalga gelip, kurmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz çalışmaları anında yıkabilir. Böyle bir durum karşısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir…

(Rabi Harold Kushner)

***

TEBESSÜM

Terzi

Bir bilgeye sormuşlar:

“Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?

“Terzimi severim” diye cevap vermiş.

Soruyu soranlar şaşırmış:

“Aman üstat, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de nereden çıktı? Neden terzi?”

Bilge, şöyle cevap vermiş:

“Evet, ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.”

***

GÜNÜN SÖZÜ

Güneş herkesin üzerine eşit doğar ama gül başka, leş başka kokar.

Mevlana