Her nesne, iş ve oluşun, kişilerce farklı algılanan, aşağı ve yukarı değerleri, durumları var. Sözlük anlamını tam karşılamasa da yaşlılarımız bu hale, anhası ve minhası derler. “Madalyonun diğer yüzü” deyimi de anlatmak istediğimi karşılayabilir.

Çay, ülkemizde Karadeniz’in uçsuz bucaksız yamaçlarında, tarlalarında, gah sisli, gah mavili gök yüzüne baka baka, yeşil yeşil, filiz filiz büyür. Anadolu’da nasıl ki harman sonu; gençlerin, nişanlıların özlemli vuslat zamanıysa, Doğu Karadeniz’de de çay zamanı öyle. İkizdere’den, Anzer’den. Kalkandere’den, Çayeli’nden, Ardeşen’den ,Pazar’dan, İydere’den, Küçüktaş’tan ve nice dereli, dağlı, kavaklı, çamlı, uzunlu, kısalı büyüklü, küçüklü köylerin kasabaların uşakları, gurbette özlemle harmanlanmış türlü empatik hayallerle İsmail Türüt gibi bir türkü havalandırır. Bu duruma madalyonun bir yüzünün aynası diyebilirsiniz:

“Petomya deresinin

Baştarafi derindur yarum yarum

Çaylıkları yemyeşil

Tepeleri serundur yarum yarum

Gurbet elde dardayım

İşler bozuk zordayım

Bekle fadime bekle

Çay zamani ordayım yarum yarum

Asmeşeden görünür

Karadeniz kıyları yarum yarum

Ekledik birbirine

Haftaları ayları yarum yarum

(nakarat)

Çaya, Allah’ın en büyük bağışlarındandır, diyebiliriz. En anlamlı lütuflar, nimetler ona vücut vermiş. Beklemenin ilhamını güneşten almış, güneşin sıcağı nakış nakış yapraklarına işlemiş, Rahmet rahmet yağmur damlaları, merhamet duyguları ile mayalanmış. Daha yaprakken ateşin güzelliğine âşık olmuş, can atmış demini bardaklara boşaltmak için.

Özü, sözü, dinlenir, sevilir sayılır gün gürmüş kişilerin, “emüce”lerin çaylı sohbetlerinde söyledikleri bir söz vardır:

“Varsın kahvenin 40 yıl hatırı olsun. Çayın hatırını ödemeye ömür yetmez.”

Varsayınız ki, madalyonun ara yüzüne bakıyorsunuz. Bu yüzde çayın hatırlarına hatırlar katılmakta. Bizim Temel ile Fadime üzerinden temsil getirelim:

Önce Temel atsın:

“Uy, uy! Ben senin ellerinden

Bir tutam çay biçmedim.

Uzattığın bardağa,

Şeker katıp içmedim.”

Aldı Fadime:

“Gün doğar tarlasında

Bilmem ney idi adı

Bakışların hasında

Bir yudum çayın tadı

Anlatması müşkül ama, uzun söze de gerek yok. Gönülden gönüle ulaşan duygular, birbirlerinin gecelerine bir bardak çay misali ulaşırken, biri noksan olsa, suyun da ateşin de hükmü mü kalır? Uy Fadime, Ula Temel adlarını duymak, dokundukları bir bardak çay kadar olabilmek içten olanı.

Yeşil yeşil, yaprak yaprak toplanan çay, toplayanın makasında biriken dertleri alır mı dersiniz? Gönüllerde bir bardak çayın bırakacağı iz olabilmeyi düşlerken; şu aksiliğe bakınız:

“Çayı koydum bardağa,

Yaklaştırdım dudağa,

Bir yudum içecekken,

Döküverdim kucağa….”

Madalyonun ara yüzünü bırakıp, ön yüzünden söz edelim:

Elbette çay yalnız konuklarla değil, dertliyken de yalnızken de, mutluyken de hasılı canınızın her istediği zamanda demlenir, içilir. Aslında dost olan bizatihi çayın kendisi. Çay dertleşmenin, gülüşmenin, güzel diziler izlemenin, ortağı değil mi?

Ziyaretinize gelen birine, sevinçle gözlerinizin içi gülerek bir çay söylemekten güzel sevgi göstergesi olur mu?

Çay için güzel sözler söyleyen çay kolikler, çayın demini sevgilinin nazına benzetirler. Onun için suyun aşkla kaynaması gerekli. Bardak ince belli değilse, gönle dokunmaz. Demleyenin eli güzel değilse, lezzet vermez. Çay, nazını çekmeyene lezzetini göstermez…