Desenlediğim etkinliklerde her yıl Onu anardım. Dün söz ettiğim Orhan Şaik’i de mayıs ayında söz edeceğim Haşim Nezihi’yi de. Onlar, Anadolu’ya ışık götüren cumhuriyetin ilk öğretmenleriydi. Bir araya geldiğimde, en üst düzeyde saygı ve sevgi gösterirdim.

Zaman o kadar çabuk geçiyor ki, daha dün gibi hatırlıyorum. Pera Palas toplantılarımızda Zeki Ömer Defne de bulunurdu. Gözlerinin içinden yayılan maviş maviş gülümsemesi, titrek sesiyle bize şiirlerini okurdu. Doyamazdık ama, hocamız yorulmasın, incinmesin diye ne yapacağımızı bilemezdik. Hocamızı kaybedişimizin ardından otuz üç yıl geçmiş. Bir çocuğun doğumundan baba ve olgun yaşa kadar geçen zaman. İnsanın durun yıllar diye haykırası geliyor. İki üç paragraf yazmaktan gayrı, bir edebiyat mahfiline katılabilmişliğim yok. Yaygınlaşan şiir ve musiki günlerinde bilmem Zeki Ömer’i anarlar mı? Çankırılılar ve binlerce öğrencileri ne yaparlar? Kulaklarım da onun sesi var:

“Yine eller beyaz beyaz,

Niyazdan mı geliyorsun?

Malihulyaya dönmüşün,

Boğaz'dan mı geliyorsun?

Mavilerin hâre hâre,

Seni döndürmüş bu şehre.

Kemer bir nefs-i emmâre,

Bir hazdan mı geliyorsun?

Hangi dağa sığınmışlar,

El'aman halinde kuşlar?

Niye havalanmış kaşlar?

Pervazdan mı geliyorsun?

Geliş Rast'ta karar gibi,

Boy-bos Evc'e firar gibi,

El bir makam arar gibi...

Dost, sazdan mı geliyorsun?

Gel ey, göğsü gül nakışlım!

Gülü mâsiva kokuşlum!

Benim İstanbul bakışlım,

İlkyazdan mı geliyorsun?

Önceki günlerde yazdım: Cumhuriyet yolunu aydınlatanların başında öğretmenler gelmekte. Cumhuriyet döneminde güzel sanatların her dalında eser veren sanatçıların çoğu öğretmen kökenli. Bunlardan, 2 Aralık 1994 günü aramızdan ayrılan Orhan Şaik Gökyay’ı andım. Zeki Ömer Defne ve Orhan Şaik Gökyay’ın kader çizgileri ve misyonları birbirine çok yakın.

Zeki Ömer Defne, 1903 yılında Çankırı'da doğdu. Öğrenimini Ankara'da İlköğretmen Okulu'nda tamamladı. İlkokul öğretmeni olarak görev aldı. Sonra 1939 da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Kabataş ve Galatasaray Liselerinde öğretmen olarak çalıştı.

İlk şiiri 1923 yılında Çankırı Hak Yolu gazetesinde yayımlandı. Halk Edebiyatı geleneklerine bağlı ve hece ölçüsünde şiirler yazdı. Erzincan depremi için yazdığı “Bu Memleket Böyle Ağlar” isimli bir ağıtıyla sevgi ve ün kazandı.

Erzincan’dan Isparta’ya İstanbul’dan Konya’ya kadar, yerel bir üslûpla ele aldığı yurt güzellemeleriyle tanındı. Şiir kitapları; Denizden Çalınmış Ülke, Sessiz Nehir, Kardelenler adlarıyla yayınlanmıştı.

Zeki Ömer Defne’nin doksan yıla yaklaşan hayatını aşk derecesinde bağlı olduğu üç varlığa adanmıştı: Ülkesi, şiirleri ve öğrencileri… Bu yüzden ona “Öğretmen Şair” sıfatı yakıştırılmıştı. Son yıllarında yukarıda sözünü ettiğim gibi Pera Palas’taki “Gönül Dostları” toplantılarımıza katılmaktaydı. Bu toplantıların birinde şu şiiri ağlamaklı sesiyle okumuştu:

Ben duymadım sen duydun mu bilmem ki

Bir anahtar sesi daha yok kapılarda

Yâr yelleri de esmedi ki daha yollarda

Usul ol gönlüm usul ol, usul ol!

Bu yol öyle tam yol gidecek yol değil,

Bu yol aşk yolu yollar şâhı kul değil,

Her an bizi neler bekler kim bilir

Usul ol gönlüm usul ol, usul ol!

Huzur komadın gündüzümde gecemde,

Ne bu telâş şu zavallı bahçemde,

Ne suya düştü, ne toprağa daha cemre,

Usul ol gönlüm usul ol, usul ol!

Yazdan haber yok daha Rüzgargülü’nde,

Gönlü bilir bizlere söz düşmez ki

Zorlamaya gelmez ki mevsimleri

Usul ol gönlüm usul ol, usul ol!