Düngür zamanı

Üzerinde çokça çıngıraklar takılı ve yürüdükçe sesler çıkaran üzerindeki uzun renkli giysisi ve elinde Düngür denen, bendir ve defe benzen büyükçe vurmalı alete, elindeki tokmakla vurarak meydanda dans edip, gırtlaktan sözsüz sarkı söyleyen Şifacı kadın; hızlıca ateşin çevresinde alevlerle dans ederken ve kendi etrafında dönerken, eteği bir şemsiye ya da Mevlevi semazenlerin eteği gibi açılıp savruluyor ve çıngırak seslerine, her vuruşta elindeki düngürden çıkan tokmağın sesi eşlik ediyordu. Şifacı Şaman Ana, zaman zaman elindeki düngürü ve tokmağı yere koyup, yanan ateşin alevleri üzerin atmak için ahşam bir kap içinde bulunan ekşimiş sütü, tahta kaşıkla önce ateşin üzerine, sonra dua okuyarak ve “küş, küş...” diye sesler çıkararak, kaşıkla sütü etrafa atıyordu. Bir miktarda kendi içiyor ve toprağın üzerine diz büküp, gırtlaktan melodik sesler çıkarıyor ve Tuvaca şarkılar söylüyordu. Sonra beni de geleneksel Şaman giysilerine büründürüp, baçıma kartal tüylü kalpağı geçirdiler... Şifacı Şaman kadın ile birlikte ateşin etrafında dans etmeye başladık. Elimde düngür ve tokmakla gırtlaktan aynı sesleri çıkarmaya çalışıyordum. Benim başaramadığım ve vahşice aynı sesleri çıkarmayı başaramadığımı gören Şaman kadın, bana başıyor ve ağız dolusu gülüyordu. Bense hiçbir şeye aldırmadan, ateş dansına devam ediyordum... Zaman zaman ekşimiş süt içecekten bana sunulan ahşap kaptan içiyor ve ben de “küş, küş...” diyerek ateşin üzerine ve çevreye kalan sütleri tahta kaşıkla savuruyordum... Bu seremoni uzun bir süre devam etti... Önemli bir not: Bu tip etkinlikler ardından, bahşiş vermeyi asla unutmayınız...

Şaman Köyüne yolculuk

Tuva’nın başkenti Kızıl’dan 80 km. uzakta bulunan bir Şaman köyüne gitmek üzere, üç Şaman kızla birlikte, kiraladığım otomobille yola çıktık... Patika tarla yollarından hedef köye doğru giderken, tepelerin en yüksek terlerinde bulunan büyük dilek ağaçlarını görüntülüyoruz. Ve at üzerinde korun sürüsü çobanı genç bir kız, dörtnala yanımızdan süzülüp geçiyor... Ve biz zor koşullarda hedef köye gidemesek de, çoban bir ailenin otağına konuk olduk... Yaşlı Şaman Adam, daha önce anlattığım ekşimiş ve alkollü, tortulu bozuk sütü içmekten, gözleri çakmak çakmak ve kafası hoştu... Kendi içtiği içecektin bize de ikram etti. Az içtik... Tadına baktık yalnızca... Yaşlı Şifacı Şaman Adam, birlikte gittiğimiz rehber kızın elini tuttu ve göz göze geldiler... Ona bir şeyler söylüyor ve kızın elini okşuyordu. Kız ile adam arasında inanılmaz bir enerji gel giti vardı... Adam konuşup Şaman şarkıları söyledikçe, gözleri kapalı kız ağlıyor ve titriyordu... Kız başını benim omzuma koydu ve uyku halini sessizse sürdürdü. Sonra benim elimi sıkıca tutarak ve ağlayarak uyandı. Ve ardından da ağız dolusu gülmeye başladı. Kız çok mutlu ve huzurluydu... Bu anda da kamera kayıttaydı...

Daha önce de 10 Eylül 2006’da; 1953-1960 yılları arasında, Nazım Hikmet’in sevgilisi ve doktoru olan ve 2014’de 97 yaşında, Nazım’ına kavuşan sevgili Dr. Galina Grigoryevna Kolesnikova ile de memleketi Votkinksy’de çok özel bir röportaj yapmıştım. Şamanlarıyla ilgili ön araştırma ve “Galina’nın Nazım’ı” ve “Karanlığa Karşı Yürüyen Adam Nazım Hikmet” kitabı çalışması için Baykal Gölü’nü geçip, doğuda Japon Denizi’ne kadar uzanan 10 bin km. yol yaptım ve o sırada buraya da gelmiştim. Çünkü aynı yolu 1954 yılında Nazım Hikmet gitmişti. Ben de Nazım’ın izini sürdüm… Ardından; 30 Ağustos 2013 ve 20 Mayıs 2018’de adım adım Sibirya coğrafyasını keşfettim. Bu gezilerim ve röportajlarım ardından, “Tuva’da Kam Dansı” belgeseli, “Kam Kültürü Şamanizm” kitabı ortaya çıktı. Bu kitap, Anadolu’nun değişik bölgelerinde yaşayan Alevi-Bektaşı kültürünü yaşatan Tahtacı Türkmen Yörüklerin ve öteki Türkmen boyundan gelen halkların kültürleri ve yaşam tarzlarının ortak yanlarını da karşılaştıran ve Kızılderililer ile akrabalık yanlarımıza ışık tutan özgün bir çalışma oldu…

Devamı yarın…