Bu tören yaklaşık yarım saat sürdü. Ardından da, benim doğum ayını ve gününü öğrendikten sonra, 7 renkten oluşan işleri dua ederek belik örgüsü yaptı. Uzunca bu iplerin her renginin ne anlama geldiğini anlattı. Ve sonra, çok özel bir sırmalı kumaştan yapılmış küçük kare şeklindeki yeşil renkli torbanın içine, benim doğum takviminden hareketle bu torba içine; pirinç, kum, buğday, un, sertleşmiş yoğurt, kartal tüyü, kuru çiçek tozları, yeşil bitki yaprakları, kurşun kalem içi ve bir adet küçük bakır demir para koydu. Şifacı kadın, torbanın içine koyduğu her şey için, ayrı ayrı dualar ediyor, gırtlaktan söylediği şarkılarla benim başım üzerinde eliyle dokunup nefesiyle üflüyor ve torbanın içne koyduğu nesnelerin ne anlama geldiğini ve neler için şifa vereceğini anlatıyordu. Şifacı kadın, torbanın ağzını dua ederek kapadı ve eliyle başımı eğerek boynuma taktı. Uzun ömürlü, sağlıklı ve mutlu yaşamam için, özgür ve çılgınca çok yerler gezmem, çok kitaplar yazmam ve yeni kültürler keşfetmem için, tüm kirliliklerin ve kötülüklerin benden uzak durması için, çevre ve doğayı korumam için, pozitif enerjinin beni kötü ruhlardan koruması için, sevdiklerimle birlikte hoş zaman geçirmem için, temiz ve çıkarsız tutkulu ve aşk dolu bir ömür geçirmem için, hayatın güzelliklerini paylaşmam ve sevgiyi sebil eylemem için boynuma takılan bu şifa kaynağı torbayı yanımda hep taşımam gerektiğini vurguladı. Tüm bu tören sırasında, kamera kayıtta idi...

Şifalı ekşimiş ve biraz da tortulaşmış süt ikramı ardından, beni de kendileri gibi geleneksel tören giysileri ile donattılar. Üzerinde uzunca ve çokça kartal telekleri olan işlemeli başlığı da başıma taktılar. Renkli bir kuşakla belimi bağladılar. Ve evden dış avluya, geniş bir bahçeye çıktık. Tek katlı, mavi boyalı ve üç odalı bu şifa evi, Kızıl’ın kenar bir mahallesinde. Evin girişinde ise, Vakfın tabelası var. Bahçenin çevresi yüksek duvarla kaplı. Bahçede uzun tahtadan yapılmış bir masa, iki adet kalın ve uzunca ağaş gövdesi ve de yerde ateş yakmak için kuru odun parçaları var. Burada bir başka tören başlayacak. Tüm hazırlıklar tamam. Ben de ateşin arkasında ve Şifacı Şaman kadının dans ve zikirini en iyi açıdan görebileceğim yere kamerayı sabitledim. Tüm ayarları yapıp, kameraya start verdim...

Sırt çantam ve ben... Ağır bir yükle yola devam... Sırt çantam tıka basa dolu. Yedek giysilerim, bir miktar azığım, kitaplar, uyku tulumu ve çadır malzemeleri, kamera ve fotoğraf makinası, tripot ve diğerleri ile tıka basa dolu bir yük var sırtımda.... Ve bilmediğim bir coğrafyada tek başımayım... Çılgın ve delice mecera dolu bir yolculuktayım, yeniden... Bir zamanlar, Afrika’da da benzeri bir yolculuk yapmıştım. Bu konuda biraz deneyimli sayılırım... Oysa ben çok zorunlu olmaz isem, asla kamera başına geçmem... Ben Rusça bilmiyorum, gittiğim coğrafyadaki insanlar, Rusça dışında başka dil bilmiyordu... Ama kendime olan güven ve dünyanın 99 haline tanıklık etmenin verdiği deneyimler, sorunsuz gidip dönmemi sağladı. Tek başına böylesi uzun bir yolculuğu göze almak ve bir de buradan iş çıkarmak, delilik olsa gerek... Ama bana takılan olumsuz bir adam, Kazan şehrinde bir suç işlediği için, hemen onu Türkiye’ye göndermek zorunda kaldım. Tek başıma yola devam... Başkordistan’nın başkenti Ufa’da, Türkçe bilen bir kuran kursundan bulduğum elamanlarda paramı alıp, beni gece bir köyde bırakıp kayboldular. Sırt çantamda yeteri kadar yiyeceğim ve sırt çantamda sakladığım param vardı... Ve zorunlu olarak bu 10 bin kilometre süren üç haftalık Sibirya gezimi, zor koşullarda tek başıma tamamlamak durumundaydım. Sibirya’da bir tren garında, Azeri hırsızlarla yaşadığım olaylar ve başka sorunlarla birlikte, bu gezide yaşadığım bazı detayları burada anlatmayacağım...

Devamı haftaya…