Eski Türklerde gün, akşam güneşinin batması ile başlardı. Örnek vermek gerekirse, perşembe günü güneş battıktan sonra, ertesi gün güneş batana kadar cuma sayılırdı. Haftanın günlerine değişik bölgelerde değişik adlar verildiğini görüyoruz. 
Denizli'nin Çal ilçesinin Mahmutgazi köyünde pazar gününe gireği, çarşambaya ışıklı, perşembeye cuma akşamı denilirken, Mudurnu yöresinde günlerin yerlerinin değiştirildiği ve pazartesi gününe Bolupazarı, salı gününe de dernek adı verildiği görülüyor. Uşak Dişkaya köyünde haftanın günleri şöyle sıralanmış: 

Pazar: Girey; Pazartesi: Gula Bazarı; Salı: Gula Bazar Ertesi; Çarşamba: Eşme Bazarı; Perşembe: Cumaşamı; Cuma: Cuma, Cumartesi: Cumartesi... 

Halk takvimimizde ya belli bir fırtınayı, ya yapılması gereken İşleri, ya da gelenekten gelen belli günleri gösteren zaman dilimleri vardır ki, bunlardan bazılarını yalnızca adları şöyle sıralanabilir. 

Oğlakkıran. Sitteyi sevir, kocakarı soğukları. cula, saman hergi, tarcik, herk, Hızır İlyas, Sultan Nevruzu, eğrilce, yonca biçimi, kırkım ayı, çayır biçimi, çoban ayı, toklu satımı, ark açımı, gün dönümü, cünit, yayla, Ülker doğumu, ikileme, harıs, orak, sap, harman, sürek, altınayı, ofis, bağbozumu, göcek, koyun yumu, soku, bulgur çekimi, kuş dönümü, yoz katımı ... 

Bütün bu günlerin ve zaman dilimlerinin toplumuzun hayatında gelenek, görenek ve diğer folklorik özellikler açısından önemli olduğunu biliyoruz. 

Gün'de yıl gibi çeşitli dilimlere ayrılmıştır. Ayın, güneşin, yıldızların, gölgelerin durumları saat görevi yapar. 

Gün doğumu, güneşin ufukta görüldüğü andır. İlk bir saatlik süreye çavma denilir. Yeryüzünü kapladığı ana kuşluk, kızarmaya başladığı zaman emiş, tepeye iyice dikildiği ana eröğlen, gölgelerin en kısa olduğu ana öğlen denilmekte. Gölgeler cisimlerin boyunun yarısına eriştiği zamana öğlen geçimi, gölgelerin boyu cismin boyuna eriştiği zamana erikindi,  gölge boyu cismin boyunun dört katına eriştiği ana ise ikindi denile gelmiş. 

Daha sonrası için, can çıktı diyen halkımız, güneşin batmakta olduğu zamana dağılım adını vermiş. 

Daha sonraki zaman dilimleri de şöyle: 

Aş vakti, sofra yıldızı, ay doğumu, kan uyku, horoz ötümü, Ülker yıldızı, terazi, tan yıldızı, sarı yıldız, çoban yıldızı, şafak yıldızı, koşum vakti. 

Günler ve aylar ile ilgili çeşitli inanışlar vardır. Salı günü başlanılan işin sallanacağı, kırk perşembe üst üste çamaşır yıkayanın zengin olacağı, cuma akşamı iş yapmanın günah olacağı gibi.

Halk takvimi ile ilgili atasözümüz, deyimlerimiz, tekerlemelerimiz var. İşte bir kaçı: 

Kışın ekmeksiz, yazın gömleksiz yola çıkma. 
Kışın ocak başı, yazın dağlar başı, 
Nisan yağmursuz, mayıs gülsüz olmaz. 
Şubatın arpası, martın sıpası, 

Üç şeyden hayır gelmez. Ağustosta oğul veren arıdan, nisanda koçan veren darıdan,  kocasından sonra kalkan kadından... 

Takvimlerde geçen zaman adları ile ilgili bir kaç maniden örnek vermek istiyorum: 

Yaz gününde av avlanmaz 
Her ağaca at bağlanmaz 
Elkızı elindir ele gider 
Hiç birine bel bağlanmaz. 

Bahar gelir yaz olur 
Kar yağar güz olur
Karasevda çekenlerin 
Ömürleri az olur. 

Bugün ayın otuzu 
Eğri bağlar hotuzu 
Dünyada yar sevmeyen 
Ahirette yer topuzu 

İslam öncesi Türk kavimlerinin takviminde on iki ay olduğunu bu on iki ayın adlarının da sıçan, öküz, kaplan, tavşan, ejderha, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, it ve domuz olduğunu biliyoruz.