Anadolu'nun en ücra köşelerinde zaviyeler açan, verdikleri eğitim sayesinde ortak kültürel doku oluşturan Horasan erenlerinden birisi Hacı Bektaş Veli'ydi.
Hacı Bektaş Veli 1248'de İran Horasan'ının Nişabur kentinde doğdu. Çocukluğu, gençliği Horasan'da geçti. Yukarıda sözünü ettiğimiz Hoca Ahmet Yesevi'nin izinde ve manevi öğrencisi olarak felsefe, sosyal ve fen bilimleri öğrendi. İran, Irak, Arabistan'ı gezdi, inceledi. 1275/80 yılları arasında Anadolu'ya geldi. Eski adı Sulucakarahöyük olan bugünkü Hacıbektaş'a yerleşti.
Anadolu'yu Moğollar ele geçirmişti. Taht kavgaları sürüyordu. Siyasi ve ekonomik sıkıntı büyüktü. Böyle bir zamanda Anadolu'nun ortası denilebilecek bir yer olan Sulucakarahöyük'e yerleşen Hacı Bektaş Veli, burada felsefesini geliştirdi. Öğrenci yetiştirmeye başladı. Düşünce sistemi, hoşgörü ve insan sevgisine dayanıyordu. Hıristiyanlığın merkezi durumundaki Kapadokya'da kısa sürede, geniş halk yığınlarına ulaşmış ve benimsenmişti.
Sevgi, hoşgörü, coşku dolu yaşam önerileri sunan Hacı Bektaş'a Anadolu insanı Hünkâr unvanını yakıştırdı. O gönüllerin hünkârı, sultanıydı. Şiirle, müzikle, sema, semah gibi raksla insanların iç dünyasını eğitiyor, yıkıyor, yepyeni bir manevi dünya görüşü kazandırıyordu.
Hacı Bektaş Veli'ye duyulan büyük sevginin bir anlatımı olarak ona olağanüstü güçler yakıştıran söylenceleri Vilâyetname adıyla anılan destansı bir kitapta toplandı.
Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı durumları yani kerametleri Hacıbektaş'ın da gösterdiğine inanılıyor. Hünkâr Hacı Bektaş Veli'yi güvercin donu içinde (şekliyle) Horasan'dan Rum illerine geldiği inanışı aktarılıyor. Olaylar bundan sonra yarı düş, yarı masal ve destan havası içinde gelişiyor. Değişik konularda anlamlı örnekler yer alıyor. Örneklerin her birinde alınacak bir ders, çıkarılacak bir pay var. Her ders okuyanı, insan olmanın onuruna, sorumluluğuna, topluma yararlı olmak arzusuna ulaştırabiliyor.
"Bir yeni zaman, bir yeni iman, bir yeni vatan" düşünce ve coşkusuyla Horasan üzerinden Rum diyarına yürüyüşü algılıyorsunuz. Canın can, insanın insan olduğu, ceylanla aslanın bir kucakta, bir ocakta tek bir benlik içinde var olduğu, kuzuyla kurdun ezelden ebede yar olduğu bir destanın bir menkıbenin dirice, irice 'varoluş' felsefesinin içerisinde kendinizi buluyorsunuz. Vilayetname için, herkesi erdemli adaletli olmaya davet eden, cümle yaratılanlara sevecen davranmayı özendiren dostluk ve muhabbet kitabı, diyebiliriz.
Hacı Bektaş Veli, İslam dininin genel hükümlerini batıl inanışlardan arınmış olarak Türklerin anlayabileceği bir yorumla Makâlât adlı eserinde işledi. O, Türk insanını birlik ve beraberlik ülküsünde toplamaya, eğitmeye, yetiştirmeye çalışıyordu.
Hacı Bektaş Veli Makâlât'ında şöyle söyler: "Benim üç dostum vardır. Ben öldüğüm zaman biri evde kalır, birisi yolda, birisi de benimle gelir. Evde kalan malımdır. Yolda kalan yakınımdır. Benimle gelen iyiliğimdir."
Yine Makâlât'ında kulun günah işleyebileceğini belirtiyor, önemli olanın; "Allah'a karşı kulun tövbeyi elden bırakmaması" gerektiğini ekliyordu: "Her zaman özür dilemek sizden, kabul eylemek Tanrı'dan" diyordu.
Hacı Bektaş Veli'nin 13.yüzyılda temellerini attığı ve günümüzde de geçerliliğini koruyan düşüncelerini; O'nun olduğu kabul edilen şiirleri ve özdeyişlerinde; hakkında anlatılan menkıbe ve söylencelerde buluyoruz. O şiir, özdeyiş ve söylencelerin satır aralarında; Hacı Bektaş Veli'nin savaş yerine barışı; düşmanlık yerine dostluğu; kin yerine sevgiyi ve hoşgörüyü benimseyen, hümanist bir anlayışa sahip olduğunu görmekteyiz. Tanrı, din, paylaşım, hoşgörü, bilim, eğitim gibi kavramlara bakışını yakalıyoruz.
"Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakk'ın yarattığı, her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde..."