Kaybettiğimiz halk kültürü değerlerimizden biri de mani söyleme geleneği. Türk yurtlarının her köşesinde bütün insanlarımız, doğumundan ölümüne, hayatın her evresinde manilerle karşılaşır, duruma uygun mani bilirlerdi. Örneğin, ekin ekerken, davar güderken, hasat kaldırırken, bayramlarda, şenliklerde, evlenme törenlerinde, kına gecelerinde, gelin hamamında, düğün bayrağı dikildiğinde, gelinin başında, kazma kazarken, imeceyle iş tutarken, sünnet törenlerinde, hıdrellez, nevruz, saya gezme, çömçe gelin törenlerinde, halay çekilirken, çeşitli toplantılarda gerek söz ile gerek müzik ile mani söyler mani atarlardı. Özellikle kaçgöç devrinde, insanların söylemek isteyip de söylemeye çekindiği durumlarda maniler imdada yetişir ve en büyük ve en anlamlı iletişim aracı olurdu.
Daha gençler de Hıdırellez'i, manilerle niyet tutmaları, fal bakmayı hatırlarlar. Ama bugün üzerinde durmak istediğim konu, manilerin içinde sakladığı sırlar.
Hepiniz dinlemiş veya bur yerde okumuşsunuzdur. Okumayan, dinlemeyenlere ben nakledeyim:
Dağ köylerinden birinde yaşayan Ali Er, Aydın'a çalışmaya gitmiş, bir yılı aşkın bir zamandır evine dönememişti. Sonunda hasret bitti. Köyüne geri döndü. Onu özleyen karısı kendisini sevinçle karşıladı ama hayal kırıklığına uğradı. Çileli bir yolculuk yapan ve çok yorulan Ali karısıyla muhabbet bile etmeden hemen yattı. Kadın sütünü sağmak için ineğinin yanına gitti. İnek huysuzluk yapınca kızdı, bağırdı. Meraklı komşusu ne olduğunu sordu. Kadın içini çekerek, "Daha ne olsun" diye konuştu:
"Aydından dayı geldi
Dayı değil ayı geldi."
Ertesi gün Ali dinlenmiş, yorgunluğunu gidermişti, karısını yanına çağırıp özür diledi, öpüp okşayarak onu memnun etti. Kadın ahırda süt sağarken şarkılar söylüyor, neşeyle gülüyordu. Meraklı komşusu, "Hayrola, pek neşelisin, bu sefer ne oldu?" dedi.
Kadın ağzı kulaklarında cevap verdi:
"Aydından kadı geldi
Ağzımın tadı geldi!"
BAHÇELERDE KAYISI
Kız çiftlik sahibi zengin bir delikanlıyla nişanlanmıştı. Nişanlı genç onu görmeye geldi. Kız nişanlısını heyecanla karşıladı. Genç, getirdiği paketi masaya koydu, gülerek:
"Sana kendi ellerimle kayısı toplayıverdim bahçemizden" dedi.
Onun çiçek getireceğini sanan kız bozuldu ama belli etmedi. Bizimki tatlı sözler edileceğini uman kıza tarla bahçe işlerinden, havadan sudan söz etti. Kız onun için süslenmiş, kuaförde saçını yaptırmıştı ama delikanlı bunları ya görmedi ya da görmezlikten geldi.
Biraz sonra nişanlısı gitmek için ayağa kalktı. Kız bir şeyler yazdı, delikanlıya verdi, "Bunu evde aç" dedi. O da "peki" deyip sevinçle evine gitti. Evde annesi babası ne olduğunu sordular. Delikanlı sevinçle, "Buluşmamız çok güzel geçti. Kız beni çok beğendi, hatta bana şiir yazdı" diyerek cebinden kızın yazdığı yazıyı çıkardı.
"Aç oku" dediler. Delikanlı açıp okudu. Notta şunlar yazılıydı:
"Bahçelerde kayısı
Haber verdi dayısı
Hiç mi ağız bilmezsin
Be Allahın ayısı!"
İki mani ile bugün yazımı bitireyim. Bu manilere hikaye düzmek size kalsın: "Bahçelerde sardunya, / Sardunyayı kırdın ya, / Beni beğenmiyordun, / Nasıl bana kaldın ya.// Bahçelerin cücüğü / Severler küçüğü / Pek mi başın büyüdü / Gel gavurun çocuğu..."