Hakimler ve Savcılar Kurulu 2022 yaz kararnamesi yayınlandı. 5 bin 426 hakim ve savcının, 33 ilin başsavcısının, 351 yerel mahkeme üyesinin yerleri değişti.

Gezi davasına muhalefet şerhi veren hakimin sürüldüğü öne çıkarıldı. İllerin başsavcılarının değiştirilmesine dikkat çekildi.

Eleştiriler hep bu açıdan yapıldı. Bu yakınmalar yerinde olmakla birlikte aslında eleştirilmesi ve konuşulması gereken çok daha önemli bir durum var.

Hakimler ve Savcılar Kurulunun sitesinde yer alan bilgilere göre Türkiye genelinde toplam 12 bin 201 hakim ve savcı bulunuyor. Bunun 7 bin 853’ü hakim, 4 bin 348’i savcı olarak görev yapıyor.

Bu yıl 5 bin 426 hakim ve savcının görev yeri değiştirildi. Başka bir ifadeyle neredeyse hakim ve savcıların yarısının görev yeri değişti.

Geçen yıl yaz kararnamesi ile 3 bin 70 hakim ve savcının görev yeri değişmişti.

2020 yaz kararnamesi ile de 4 bin 628 hakim ve savcı başka yerlere atanmıştı.

Bir de yaz kararnamesi dışında mazerete dayalı ve zorunlu yer değişiklikleri yapılıyor.

Son üç yılda bütün hakim ve savcıların görev yeri değişmiş oldu. Belki de aynı hakim veya savcının 3 yılda iki kez görev yeri değişti.

Denilebilir ki, devlet memuru oldukları için hizmete dayalı görev yerinin değiştirilmesi olağandır.

Tabii ki özellikle taşrada bulunan ve zor şartlarda görev yapan hakim ve savcıların görev yerinin değiştirilmesi olağandır ve zorunludur.

Ancak İstanbul Adliyesinde görev yapan hakimin zorunlu bir durum olmadıkça Bakırköy Adliyesine atanması veya Bakırköy Adliyesinde görev yapan savcının İstanbul Anadolu Adliyesine gönderilmesinin kime ne faydası var?

Özellikle İstanbul’da sıradan bir savcılık soruşturması bile bir yıldan önce tamamlanamıyor. Sıradan bir dava bile en az bir yıl sürüyor, iki üç yıl, hatta beş yıl süren davaları saymıyorum bile…

Yeni dava açılmış, hakim bütün yargılamayı bitirmiş, tam karar aşamasına gelmiş, bir kararname ile başka adliyeye gönderiliyor.

Onun yerine atanan hakim, dosyadan bihaber. Karar aşamasına gelmiş ama dosyayı inceleme imkanı bulamadığı için mecbur duruşmayı erteliyor. Duruşmaların İstanbul’da en erken 4 ay sonra verildiği düşünülürse vatandaşın çilesi daha da uzayacak.

Kendi dosyalarını inceleyen ve karar aşamasına kadar getiren hakim de gittiği yeni görev yerinde her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalıyor.

Aynı şey savcılar için de geçerli…

Bir diğer sıkıntı da, tanıkları dinleyen, yargılamayı sonuna kadar devam ettiren hakim, karar aşamasında olmuyor. Yargılamanın hiçbir aşamasında bulunmayan hakim zorunlu olarak dosya üzerinden karar veriyor.

Sonra da niçin bu adaletsiz kararlar çıkıyor diye dert yanıyoruz.

Gereksiz yer değişikliğinin bedelini hakim ve savcılardan çok vatandaş ödüyor.

Hakim ve savcıların görev yerlerinin bu kadar çok değiştirilmesinin kime ne faydası var?

Bilen varsa anlatsın…

*****

Fırtınada uyuyabilmek


Bir çiftçi, fırtınası bol bir tepede bir çiftlik satın almıştı.

İlk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakınındaki ne de uzaktaki köylerden hiç kimse onunla çalışmak istemiyordu.

Çalışmak için müracaat edenlerin çoğu da çiftliğin yerini görünce, çalışmaktan vazgeçiyor; “Burası pek fırtınalıdır, siz de burada oturmaktan vazgeçseniz iyi olur” diyorlardı.

Nihayet, çelimsiz, orta yaşlı bir adam işi kabul etti.

Çiftlik sahibi, adama “Çiftlik işlerinden anlar mısın?” diye sordu.

“Sayılır” dedi adam; “Fırtına çıktığında uyuyabilirim.”

Çiftlik sahibi, bu alakasız sözü biraz düşündü, sonra üzerinde durmayıp adamı işe aldı.

Zaten, başka çaresi de yoktu.

Haftalar geçtikçe, adamın çiftlik işlerini gayet düzgün yürüttüğünü gördü, içi rahatladı.

İşler tıkır tıkır yürüyordu, ancak “o dehşetli fırtına gecesine” kadar…

Bir gece yarısı, fırtınanın müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu.

Yatağından fırladı; yardımcısının odasına koştu:

“Kalk! Kalk! Fırtına çıktı! Bu fırtına her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım!”

Adam, yatağından bile doğrulmadan, mırıldandı:

“Boşverin efendim; gidin yatın! Ben size fırtına çıktığında uyuyabileceğimi söylemiştim ya!”

Çiftçi, adamının bu rahat ve umursamaz tavrı karşısında çılgına döndü. Öfkeyle kararını verdi.

Ertesi sabah, ilk işi bu adamı işten kovmak olacaktı. Ama şimdi fırtınaya bir çare bulmak elzemdi ki, hasarı ucuz atlatsın!

Çaresiz şekilde dışarı çıktı, saman balyalarına koştu.

Fakat o da ne? Saman balyaları birleştirilmiş, sıkıca bağlanmış ve üzerleri de muşamba ile örtülmüştü!

Ahıra koştu; ineklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı da sıkıca kapatılmıştı.

Tekrar evine yöneldi, evin kepenklerinin tamamı kapatılmıştı.

Çiftçi hayli rahatlamış bir halde odasına döndü ve yatağına yattı.

Fırtına, uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken şöyle mırıldandı:

“Fırtına çıktığında uyuyabilirim.”

*****

TEBESSÜM

Kaza

Avukat Temel, cinayet sanığını savunmaktadır.

- Müvekkilim masumdur Hakim bey. Cinayet kaza ile olmuştur.

- Kaza olur mu? Sanık maktule tam 6 kurşun sıkmış.

- Hakim bey, müvekkilimin kulakları az işitir de!
 

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Hukukun olmadığı yerde halk sürüdür.

Goyard Fabre