‘’Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye; görüşme ile, münakaşa ile verilmez. Egemenlik, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk Milleti'nin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı; bu musallat olmalarını altı asırdan beri devam ettirmişlerdi. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek kendi eline açıkça almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan; millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten olupbitti haline gelmiş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek gerektiği şekilde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.’’

‘’Gazi Mustafa Kemal Atatürk

- Mazhar not defterin yanında mı?

Diye sordu.

- Hayır Paşam.

Dedim.

- Zahmet olacak amma, bir merdiveni inip çıkacaksın.

Al gel.

Dedi.

Nerede ise sabah olacaktı. Fakat onun yanında iken dünya, gecesi gündüzü olmayan bir alemden ibaretti. Binaenaleyh, uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağıya indim. Not defterini alıp geldim.

O, hatıra defterime ve günü gününe her hadiseyi not edişime hem memnun olur, hem de bazen latife etmekten kendisini alıkoyamazdı.

- Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfid'in defteri çok işimize yarayacak ..

Derdi.

Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını birkaç nefes üst üste çektikten sonra :

"- Amma bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu. . . "

Dedi.

Süreyya da, ben de:

- Buna emin olabilirsiniz Paşa.

Dedik.

Paşa, bundan sonra:

- Öyle ise önce tarih koy!

Dedi.

Koydum: 7 - 8 Temmuz 1 9 1 9. Sabaha karşı.

Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce:

-Pekala… Yaz!

Diyerek devam etti:

- Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir.

İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.

Üç: Tesettür kalkacaktır.

Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.

Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu gözlerin bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.

Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim.

- Neden durakladın?

Deyince:

- Darılma amma Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.

Dedim, gülerek:

- Bunu zaman tayin eder. Sen yaz…

Dedi. Yazmaya devam ettim:

- Beş: Latin hurufu kabul edilecek.

- Paşam kafi.. Kafi.

Dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile:

- Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter!

Diyerek, defterimi kapadım ve koltuğumun altına sıkıştırdım. İnanmayan bir adam tavrı ile:

- Paşam sabah oldu. Siz oturmaya devam edecekseniz hoşça kalın...

Diyerek yanından ayrıldım. Hakikaten gün ağarmıştı. Süreyya da benimle beraber odadan çıktı. Fakat burada ve bu anda hadiselerin beni nasıl tekzip ve Mustafa Kemal'i teyit ettiğini, daha doğrusu Mustafa Kemal'in beni nasıl bir cümle ile mahcup ettiğini itiraf etmeliyim.

Çankaya'da akşam yemeklerinde birkaç defa:

- Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum'da tesettür kalkacak, şapka giyilecek, latin hurufu kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayalperest olduğumu söylemişti.

Demekle kalmadı, bir gün mühim bir ders de verdi. Şapka inkılabını ilan etmiş olarak Kastamonu'dan dönüyordu. Ankara'ya avdet ettiği anda otomobille eski meclis binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce gözlerime inanmadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Reisinin başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Reisine de şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu, beni yanına çağırdı ve birden:

- Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?

Deyiverdi! Bu bir latifeydi, fakat mahcup eden bir latife. Ve hakikaten bu büyük adam geceleri gündüzlere katarak düşünmeyi, milli bünyenin tahammülünü bilmiş, her şeyin zamanını hesaplamış ve zamanı iradesine ram edebilmişti Benim o gün hayal ve masal diye karşılayarak not ettiğim her madde, zamanla birer hakikat abidesi olarak karşımda bütün endamı ile boy gösteriyordu!’’

 Uzunca ama nedense eksik kaldığını hissettiğim bir yazı oldu. İlk paragraf gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyetin ilanına karşı hareket edenleri bir süre dinleyip dayanamayarak sıranın üzerine çıkarak yaptığı konuşmadır. O; egemenliği ‘’kuvvetle, kudretle alıp’’ halka verendir.

İkinci alıntı ise Mazhar Müfit Kansu’nun ‘’Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk’le beraber’’ adlı kitabında yayınladığı anılardır.

Söylemek istediğim konu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olunca hiçbir şeyin rastlantısal olmadığıdır.

Nefes almamızı sağlayan Cumhuriyet kutlu ve daim olsun.