İran Şiiri’nin tarihi kökleri

İran ya da Fars şiirini üç dönemde ele almak gerekli: İslamiyet öncesi İran şiiri: MÖ. 6. yüzyılda başlar. Bu dönemde, özellikle Eski Fars ve Sasani edebiyatının yanı sıra, Zerdüştlüğün kutsal kitabı AVESTA, İran Edebiyatı’nın ve özel olarak da İran Şiiri’nin en eski örneklerinden sayılır. Eski, Orta ve Yeni Farsça yazılmış İran Şiiri’nin tümü, aslında İslam öncesi ve sonrası olarak iki bölümde ele alınmalı. İslamiyet sonrası İran şiiri ise, Sasani Hükümdarı 3. Yezdegerd’in 651’de Araplara yenilmesiyle başlar. İranlıların İslamiyeti kabullenmesiyle daha da önem kazanır.

Bu dönemde, Pehlevi yazısını bırakıp, Arap harfleriyle yazılmaya başlandı. Her alanda hızlı değişikliklere karşın, Zerdüştliğin etkisiyle ateşe tapan İranlılar, kendi kültürlerini, şarkılarını, destanlarını, efsanelerini ve şiirlerini yaşattılar. 200 yıl süren Arap istilasına karşın, İranlılar ulusal dillerini korudular. Böylece Farsça, edebiyatın dili olarak kabul gördü ve ilk Farsça şiir söyleyen dilbilgini Ebu Hıfs Sogdi (9.yy.) ve Abbas Merzevi’dir (Ö.816). Moğol saldırısından kaçan şairlerin bir sığınma merkezi olan İran toprakları, yakın doğunun da kültür merkezi olma özelliğini korudu.

Şiirin başkenti Şiraz, bu anlamda şiirsel bakımdan, dünü yarına bağlama işlevi görmektedir. Özellikle Gazneliler döneminde, dünya edebiyatına katkıda bulunan önemli şairler yetişti. Bu dönemde şiir, biçim ve içerik açısından tam bir olgunluğa ulaştıysa da, şiir türlerinde önemli bir değişiklik olmadı. Şairler kaside, gazel, kıta, mesnevi ve rubai tarzında yapıtlar verdiler. Bu dönemin yeniliği ise, musammat tarzıydı. Firdevsi ve Unsuri, dönemin örnek şairlerindendir. Maveraünnehir, Horasan, Kirman, Irak, Azerbaycan ve Anadolu’da egemen olan Büyük Selçuklular döneminde, İran şiiri en üst ürünlerini verdi. Şair ve yazarları özendiren Sultan ve Vezirler sayesinde, hükümet merkezleri şairlarin toplandıkları yerler durumuna geldi. Büyük kentlerde Nizamiye medreseleri kuruldu. Buralarda tasavvuf şairleri yetişti.

Komşu devletlerden kaçan şairleri de koruyan Selçuklular döneminde mesnevi, gazel, kıta, rubai, kaside ve hapsi yatlarıyla tanınan ünlü şairler yetişti. Baba Tahir ve Şirazi secili ve uyaklı düz yazının (serbest vezin şiirin) ilk temsilcisi, Abdullah Ensari (ö.1088) bunlardan bazıları.

Bu iki dönemin başta gelen şairlerinden bazıları ise şunlardır: Mevlana, Ömer Hayyam, Şah İsmail, Sam Mirza, Şirazlı Sadi, Sultan Veled, Humam Tebrizi, Şebisteri, Kemalettin İsfahani, İmam Rıza, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Attar, Firdevsi, Fuzuli, Nizami, Şehriya, Ebu Hıfs Sogdi, Abbas Merzevi, Hanzala Badgisi, Mahmud Verrak Herevi, Ebu Süleyk Cürcani, Firuz Maşkuri, Muhammed bin Vasıf, Ebu Şekür Belhi, Rudeki, Muncık, Reynaki, Ebu Mansur, Ferruhi, Unsuri, Esedi, Senai, Baba Tahir, Abdullah Ensari, Nazır Hüsrev, Azraki, Muizzi, Esedi, Vatvat, Hakani, Enveri, Feleki Şirvani, İraki, Mecd Hemger, Hacu-yi Kirmani, Hafız, Kemal Hocendi, Necmettin Razi, Allaettin Keykubad, Baba Figani, Ali Şir Nevai, Neşat, Visal Şirazi ve Sadık bin Mehdi...

Çağdaş İran Şiiri Dönemi, aslında; 1906’da meşrutiyetin ilanı ile başlar. Bu dönemde, İranlı şairlerin bir çoğu Avrupalı şairlerin etkisinde kalarak, onların tarzında şiirler yazdılar. Eşitlik, düşünce özgürlüğü, vatanseverlik ve devrimcilik, şiirde en çok işlenen konular oldu. Genellikle halkın gereksinimine ve beğenisine uygun olmayan, belli bir sınıfa yönelik eski şiirler bırakıldı. Halkın anlayacağı bir dille, toplumsal içerikli şiirler yazıldı.

Devamı haftaya…