Yarının insanı, yurt ve geleceğin güveni, ana ve babanın her şeyi, tek amaç ve varlığı, hayatımızın en güzel eseri, doğanın yaşayan anıtı, ümidimiz, onurumuz, büyüyen direncimiz, sevgimizin, sevdiğimizin bağı, aile ocağımızın tüten sevinci, meyvelerimiz, dallarımız, yapraklarımız her şeyimiz çocuklarımız.
Ve Mehmet Zeki Akdağ'ın dizeleriyle:
"Henüz kaymak tutmamış / Sütümüzdür çocuklar. / Yarınlara armağan, / Adımızdır çocuklar...
Hasada durmuş bağız / Dumandan korkan dağız / Çoğaltılan bir ağız, / Tadımızdır çocuklar...
Şahlanan soru soran / Aydın çağları gören / Can suyun ödünç veren, / Mutumuzdur çocuklar...
Ak sancılar candaki, / Deli bir at öndeki. / Göktürk anıtındaki, / Notumuzdur çocuklar.
Güneşe hesap soran / Ülkeye kanat geren / Umutlara kan veren / Mitimizdir çocuklar..."
Çocuk dünyanın en büyük mutluluğudur. Atalarımız, "Çocukluğunu yaşamamış insan, tam insan sayılmaz" demişler. Hangi yaşta olursanız olunuz, içinizde bir çocuk yaşar. 2 Aralık 1992 günü aramızdan ayrılan Zeki Ömer Defne, bu duyguyu ne güzel anlatır:
"Durmuş enginlere doğru içimde,
'Gel! Gel!' eder denizlere bir çocuk
Başlar ellerinin içinden yollar,
Yine ellerinde biter yolculuk.
"Durmuş enginlere doğru içimde,
'Gel! Gel!' eder denizlere bir çocuk
Ve hep arada, bir hasret menzili,
Gelir, gelir.. gelir, gider bir ufuk.
"Durmuş enginlere doğru içimde,
'Gel! Gel!' eder denizlere bir çocuk
Bir cep aynasının ardında sanki
Bir yitik bilyeyi çağırır bir oyuk.
"Durmuş enginlere doğru içimde,
'Gel! Gel!' eder denizlere bir çocuk
Baktıkça göklere, gözlerinde hep
Yuvarlanır durur bir mavi boncuk.
Kaşgarlı Mahmut, "Tay, ay olunca at dinlenir, çocuk adam olunca ata dinlenir" demiş. Doğa, çocuğa adam olmadan önce çocuk olmayı buyurmuş. Onun için çocuğa verilecek en güzel şey zaman olsa gerek. Çünkü çocukların öğütten çok iyi örneğe gereksinimleri var. Ne yazık ki çocukluk denilen filmin geri sarılıp yeniden oynatılma şansı yok.
Unutulmuş gitmiş bir anı, ansızın, umulmadık bir zamanda şimşek gibi çakıveriyor. En acı olaylar bile şimdi tatlı bir anı olarak depreşiyor. Çocukluk günlerin özlemi ile yanıp tutuşuyorsunuz. Cevdet Kudret gibi:
"Ne oldu çocukluğum?
Köşelerinde nefes nefes koştuğum
Odalar?
Ortalarında tahta at koşturduğum
Geniş sofalar?
Sofalarda gizli yuvalarım, gizli yerlerim?
Hani benim kurşun askerlerim?
Bir oda içinde kurduğum şehir,
Geçtiğim nehir?
Hani benim hayallerim, emellerim,
Suya girince balık sandığım ellerim?
Bir leğende bir deniz gören ben,
Bir leğende Çin'e varan yelken?
Beni ufuklardan ufuklara götüren,
İçine binmeden bindiğim tren?.
....."
Bir başka günümüzün eğitimcisi, yazarı ve şairlerinden Muallâ Tetik'de yaşadığımız baharın ilk günlerinde, kim bilir nerede, hangi zamanda yumuyor gözlerini, çocukluk günlerinin gökyüzüne kanat açıyor:
"Gökyüzünü özlüyorum çocukluğumun,
Alabildiğince mavi, alabildiğince geniş.
Umutların coşkuyla birleştiği yerde;
Sonsuza uzanır tatlı bir düş.
.......................
Gökyüzünü özlüyorum çocukluğumun,
Uçurtmaları yükseklerde öbek öbek;
Tertemiz duygularda coşan yürekler,
Günün birinde mutluluğa erecek."
Büyük Atamız, Kurtuluş yolunun aşamalarından olan, 19 Mayıs'ı "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak Türk gençliğine, 30 Ağustos'u, "Zafer Bayramı" olarak kahraman ordumuza, 29 Ekim'i "Cumhuriyet Bayramı" olarak Türk ulusuna ve 23 Nisan'ı da "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olarak çocuklara armağan etmişti.
Atatürk'ün silah arkadaşı ve İkinci Cumhurbaşkanımız olan İsmet İnönü'nün dediği gibi, "Türkiye Cumhuriyeti çocukları, Atatürk çocukları, yüreklerinde güçlü, bileklerinde güçlü, anlayışlarında güçlü ve hep ileri giden bir güç kaynağı" olmuştur. Ama bir burukluğumuz var:
Sokaklarda yaşayan çocuklar sorununu çözemediğimizden.