Gazetecilik mesleğinin içinde bulunduğum 47 yıl içerisinde her tür gelişmeyi hücrelerimin en ücra köşesinde yaşayarak deneyimledim.
1978-1982 yılları arasında Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu'nda okurken, "basın"ı, 'dördüncü kuvvet' olarak tanıdık. Yani kuvvetler ayrılığı ilkesinin temel ögeleri olan; "yasama", "yürütme", "yargı"dan sonra dördüncü erk. Bu anlayış 90'lara kadar devam etti.
90'larda mecazi anlamda "basın"ın birinci kuvvet haline geldiği söylenmeye başlandı. Demokrasiye çok yakışmasa da bu söylemde bir parça gerçeklik payı vardı. Basın o kadar etkili bir güç haline gelmişti ki hükümetleri değiştirecek, neredeyse ülkeyi idare edecek yapıya bürünmüştü. Manşete düşen bir bürokrat, bir bakan veya herhangi bir siyasi yakasını kurtaramıyor, siyasi hayatı bitiyor, memuriyeti son bulabiliyordu. Basına düşmemek için tüm etkin görevdekiler aşırı dikkat ediyor, yaptıklarının hesabını verememekten korkuyorlardı.
2000'lerden sonra yavaş yavaş işin şekli değişmeye başladı. Basında yer almak insanlar için o kadar korkutucu olmuyordu. Hele ki bir gruba dahilsen, basının, 'senin ipliğini pazara çıkarması'nın önemi kalmamıştı. Çünkü ait olduğun grup, her halükarda senin yanındaydı. Bir de yaptığına kılıf olarak, bulunduğun grubun menfaati için yaptığın imajı verdiysen, basında yazılanlar senin için bir yerde "şeref madalyası" yerine geçmeye başlamıştı.
Bu son evrim, hali hazırda gelişerek devam ediyor. Artık basının etkin bir gücü yok. Basında kimin hakkında ne yazmış kimsenin umurunda değil. Düzeltme bile göndermeye tenezzül etmiyorlar. Onun yerine hakkında yazılanı saklayıp, gerektiğinde, "Ben, bizim için çalışıyorum, bakın karşı taraf bize düşmanlığından beni aşağı çekmek istiyor" diye haberi gösteriyor. Tabi ödülünü de, görevden alınmak yerine terfi ederek alıyor.
Her şey o kadar hızlı değişiyor ki inanılmaz... Bunda sosyal medyanın da etkisi var. Herkes kendi çapında bir yazar artık. Hatta o kadar ki, başkalarının yazdıklarını beğenmeyecek kadar. Dolayısıyla eskisi gibi "şu yazarı beğenmek", "bunu okumak" alışkanlığı gibi durumlar da çok söz konusu olmuyor.
Buna ek olarak günümüz modası 'yapay zeka' ürünleri bir başka açmaz yaratıyor basın açısından.
Basın hem doğal gelişmenin hem de teknolojik gelişmenin kurbanı olmuş görünüyor.