Zahmet dediğimiz şey nedir ki? Zahmet, sadece bir şeye sıkıca tutunmakla gelir. Bir şeye sıkıca bağlanmadıysanız bir zorluk çıkmaz. Her zaman daha küçük olandan vazgeçmek daha büyük olanı kazandırmaz mı?

Her şeyden vazgeçsek belki de her şeyi kazanacağız. Belki hayat o zaman tam da olması gerektiği gibi olacak.

Her şeyden vazgeçmekten kastım duygusuz ve heyecansız olmak mı? Hayır.

Zaten bu mümkün değil. Tüm duygulara, heyecanlara sahip olabiliriz fakat kaçınmamız gereken kışkırtılmış duygular ve bunlara istinaden verdiğimiz tepkilerdir.

Bu duyguları yönetmek tamamen içinizden gelmelidir, dışarıdan değil.

Daha iyisini elde etmek için bir şeyi feda etmek gerçek vazgeçiş değildir.

Bir şeyi feda etmek istiyorsanız, onu değersizliğini gördüğünüz için terk edin.

Değersiz şeylerden vazgeçtikçe göreceksiniz ki kendiliğinizden büyüyüp gelişmektesiniz. Bu ister güç yönünden olsun, ister zeka, ister sevgi…

Öte yandan sevdiğiniz insanlardan vazgeçmek diye bir şey yoktur. Sadece onlara yapışmayın, sahiplenmeyin ve arkanızı yaslamayın. Gerisi onlara kalmıştır. Hayatınızda kalırlar ve varlıklarıyla sizi mutlu ederler veya size olan ilgilerini yitirip giderler. Olduğu gibi kabul edin.

“Rüya, devam ettiği sürece geçici bir varlığa sahiptir. Ona sıkı tutunmak sizin arzunuzdur, sorunu yaratan da budur. Bırakın gitsin, rüyanın sizin olduğunu düşünmekten vazgeçin.”

Hiçbir şeye, hatta bedeninize bile ihtiyacınız olmadığını anlamak için her şeyden vazgeçmek zorundasınız.

İhtiyaçlarınız gerçekdışı ve çabalarınız da anlamsız.

Bizler çoğu zaman sahip olduğumuz şeylerin bizi koruduğunu zannediyoruz. Korumanın aksine onlar bizi kolay yaralanabilir hale getiriyor.

O zaman tüm bunlara sıkıca tutunmak yerine bırakmayı denesek?

Kendimizi "bu" ya da "şu" diye gösterilebilecek her şeyden uzak olarak idrak ettiğimizde anlarız ki, bizler herhangi bir duyusal deneyimin ya da zihinsel kurgunun ulaşabileceği şeyden çok daha öteyiz. Bu yüzden yüz çevirip, kişileşmeyi reddetmeliyiz.

Kişi olmanın varlığından vazgeçmek zordur ve birçoğumuz bunu istemeyiz. Çünkü kendi varlığımızdan emin değilizdir. Kişi olmanın vermiş olduğu rahatlığı severiz. Ve güvenliğini bırakmak istemeyiz.

Hiç düşündünüz mü? Olduğunuza inandığınız şey olmayabilirsiniz fakat o size bir süreklilik duygusu verir.

Geleceğiniz, şimdinize doğru akar ve geçmişe dönüşür.

Kişisel varlığınızın yadsınması korkutucu olur, fakat onunla yüz yüze gelmeli ve tüm hayat ile özdeşliğinizi fark etmelisiniz.

Yazımı Osho’nun şu sözleriyle bitirmek istiyorum;

“Ben hiç vazgeçme sözcüğünü kullanmam.

Ben, sevinç içinde hayatın, sevginin, meditasyonun, dünyanın güzelliklerinin, varoluşun sonsuz mutluluğunun tadını çıkart diyorum; her şeyin tadını çıkart. Dünyevi olanı kutsala dönüştür. Bu kıyıyı öteki kıyıya dönüştür, yeryüzünü cennete dönüştür.

Ve sonrasında dolaylı olarak bir nevi vazgeçiş gerçekleşir. Ama bu olur, sen yapmazsın. Bu bir eylem değil, oluştur.

Aptallığından vazgeçmeye başlarsın; pislikten vazgeçmeye başlarsın. Anlamsız ilişkilerden vazgeçersin. Varlığını doyurmayan işlerden vazgeçmeye başlarsın. Gelişmenin mümkün olmadığı yerlerden vazgeçersin. Fakat ben onu vazgeçiş olarak adlandırmıyorum, ben ona anlayış, farkındalık diyorum.

Şayet elinde elmas olduğunu düşündüğün taşları taşıyorsan sana taşlardan vazgeç demeyeceğim. Ben sadece, "Dikkat kesil ve tekrar bak!"diyeceğim. Sen kendi kendine onların elmas olmadığını görürsen onlardan vazgeçmene gerek var mı? Onlar kendiliğinden ellerinden düşüverecektir.

Aslında hâlâ onları taşımak isteyecek olursan büyük bir gayret sarf etmen gerekecek. Hâlâ onları taşımak istersen büyük bir irade göstermen gerekecek. Fakat bir kez onların değersiz, anlamsız olduğunu gördükten sonra onları fazla uzun süre taşıyamayacaksın; onları fırlatıp atacaksın. Ve bir kez ellerin boş kaldığında, gerçek hazineleri arayabilirsin. Ve gerçek hazineler gelecekte değildir.

Gerçek hazineler tam şimdi, buradadır.”