Yazmak için doğan bir kadın Çiğdem Aldatmaz...

Kadın Kadına köşemin bu haftaki konuğu yazar ve editör Çiğdem Aldatmaz. Kitaplara merakı her yazar gibi çocukluk dönemlerinden başlayan, dünyaya bu yetenek ile gelen Aldatmaz, hayatını hep yazı üzerine ilerletmek istemiş. Çocukluğunda kendi kendine gazete çıkaran, fotoğrafları ve yazıları keserek saklayan Aldatmaz, okul zamanlarında ise ajanslarda muhabirlik yapmış ve fotoğrafçılık ile ilgilenmiş. Yaklaşık 10 yıldır yayınevlerinde çalışan ve editörlük yapan yazarın,  'Aynada Yeni Bir Kadın', '50 Kelime', 'Yusuf Atılgan Bir Rüyanın İzinden', ve son olarak çıkardığı 'Sem' isimli kitapları bulunuyor.

Yazarlığın yanı sıra editörlük de yapıyorsunuz? Editörlüğün ne gibi zorlukları bulunuyor?

"Editörler, bir kitaba çok büyük emek harcıyor, göz nuru döküyorlar. Bazen günde onlarca sayfa okumak durumunda kalıyorlar bu da ayda yüzlerce sayfa ediyor. Arada ufak hatalar yapınca da o hata rafta ne yazık ki pırıl pırıl parlayabiliyor. Okuyucu da haliyle kulağımızı çınlatıyor. Editörlük nankör olsa da bir o kadar da keyifli bir iş."

Yayınevleri artık seri üretim yapmaya başladı. Bazı yazarlar neredeyse her yıl kitap çıkartıyor. Bu durumun yayıncılık sektörüne etkileri neler oldu?

"Yayınevlerinin seri üretime geçmesi editörleri de zorluyor. Sayfalarca metin okumak durumunda kalıyorlar. Her yıl kitap çıkartan yazarlar da çoğaldı. Kitaplarındaki kalite de hemen göze çarpıyor. Sinema dünyasında piyasaya oynamak diye bir tabir vardır. Bu artık yayıncılık sektörü içinde geçerli. Yazarlar da piyasaya göre kitap yazmaya başladı. Özgünlük kalmadı."

EDİTÖR, YAZARA YOL HARİTASI ÇİZİYOR

Editörlerin yazara müdahale ettiği durumlar oluyor mu?

"Editör, yazara yol haritası çizen kişidir. Elbette, akışta bir bozukluk dilde yapılan bir hataya müdahale edebiliyoruz. Yazarlar bazen kitaplarının büyüsüne kapılabiliyor ve hata yapabiliyor. Editörler de bu durumda hataları düzeltiyor."

ÇOCUKLUKTAN GELEN BİR TUTKU 

Peki, siz yazar olmaya nasıl karar verdiniz?

"Çocukluğumdan gelen bir tutku bu. Kitaplarla sürekli içiçe olmam da bu durumu tetikledi. Ben de yazmaya karar verdim çünkü yazdıkça da rahatlıyorum ve mutlu oluyorum."

Adnan Menderes dönemini anlattığınız 50 Kelime isimli kitabınız çok beğenildi. Bize kitabın hikayesini aktarır mısınız?

"Elbette. Kitapta Menderes'in yakın çalışma arkadaşlarından aynı zamanda dönemin Adalet Bakanı olan Celal Yardımcı ve ailesinin gözünden ihtilal zamanları anlatılıyor. Yassıada sürecinin ilk ağızdan aktarıldığı kitapta belgelere ve fotoğraflara da yer verdim. Kitabı yazma sürecinde aile ile çok sık vakit geçirdim ve hikayelerini dinleme fırsatım oldu. Benim için güzel bir deneyimdi."

İsmi neden 50 Kelime?

"İhtilal döneminde cezaevlerinde mektuplaşma yasak değil fakat 50 kelime sınırı var. 51 olursa eğer ceza alıyorlar. Ben de ona ithafen kitabın ismini 50 kelime koymaya karar verdim."

50 Kelimeyi yazarken tarafsız kaldığınızı düşünüyor musunuz?

"Elbette. Kitabı roman dili ile değil de belgeler ve fotoğraflarla destekleyerek yazdım. Bu süreçte Celal Yardımcı'nın eşi Harika Hanım ve kızları Şahika hanımın bana büyük desteği oldu. Ajitasyona girmeden, 3. şahıslara söz hakkı doğmaması adına titiz bir çalışma yürüttük ve ortaya 50 Kelime çıktı."

Dönem kitapları yazmaya devam edecek misiniz?

"Evet, yakın dönem kitaplarında yazılmayan şeyler var. Onları yazma planım var.

En son çıkan kitabınız Sem'de neler anlatılıyor?

"Sem, eski dilde Zehir anlamına geliyor. Şehrin ücra bir köşesinde kendisine zarar veren erkekleri zehirleyerek yok eden bir kadının hikayesi anlatılıyor. "

Yeni kitap projeniz olduğunu duyduk. Biraz tüyo alabilir miyiz?

"Ben kitapların her zaman bir amacı olduğuna inanırım. Yeni kitap projemde de cinsiyet ayırt etmeksizin istismarlarla ilgili tanıklıkları toplamak istiyorum. İnsanlar bu kitap sayesinde yalnız olmadıklarını görecekler."

Kadına yönelik şiddet ve taciz olayları ile ilgili bir yazar gözü ile topluma ne mesaj vermek istersiniz?

"Son yıllarda ülkemizde çoğu şey özellikle de cinsellik tabu haline gelmeye başladı. Daha tutucu bir toplum olduk. Giderek kendimizi kontrol etmekte zorlanıyoruz ve bu tarz vakalarda patlama yaşanıyor. Caydırıcı nitelik taşımayan bu olaylar sosyal medyanın da etkisiyle büyüyor ve nerdeyse özendirici bir hal alıyor. Ataerkil bir toplum olmamızın da bu olaylarda payı büyük.

Taciz olaylarını azaltması için yapılan pembe vagon, pembe taksi gibi uygulamaları da doğru bulmuyorum. Kadınlar bu uygulamalar ile korunmuyor aksine ayrıştırılıyor. Toplumda pembe vagona binmeyen kadın tacizi hak ediyor algısı yayılıyor. Bu duruma karşıyım ben."