Bolkar Dağı Güzellemesi

Arazide yerli ve yabancıların, canlı örnek topladıklarını görenlerin hiç vakit kaybetmeden gerekli mercilere bildirmeleri bir vatandaşlık ve vatanseverlik görevidir. Kolay vazgeçmeyelim değerlerimizden ve değer verdiklerimizden… Karagöl ve Çinili Göl gibi eşsiz bir doğa mirası olarak, bizden sonraki zamanlara aktarılabilsin… Bazı çevreci derneklerin başında olan güzel insanların duyarlı girişimleri ve katkılarından dolayı, onları da saygıyla anar ve teşekkürü borç biliriz.

Karagöl ve Çinili Göl, kesinlikle gezilmesi ve görülmesi gerekli yerler arasındadır. Ulaşım; Niğde / Ulukışla’ye bağlı Porsuk, Maden ve Darboğaz Köyü’nden sağlanmaktadır. Giderken hangi mevsim olursa olsun, geceleri üşümemek için üzerinize kalın bir şeyler alın, aynı zamanda bölgede elektrik olmadığı için yedeklerinizi, kameranızı ve fotoğraf makinanızı unutmayın…

Bolkarların omzundan gün batımını izlemek bir ayrıcalıktır bu görsel doku… Başı dumanlı, yanık sevdalı türküleri eksik olmayan Bolkar yaylalarına kış hariç, her mevsim gidebilirsiniz. Orada tinsel ve düşsel etkileyici bir atmosfer vardır.

Benim gibi Meydan Yaylası’ndan Karagöl’e çıkarken gözünüzü ve gönlünüzü orada unutabilirsiniz…

‘’Kalbim Bolkarlarda kaldı’’ diye bir şarkı tutturabilirsiniz, yeniden…

Bolkarlar keşfedilmeyi, doğa sever ve maceracı dostlarını bekliyor

Bolkarların insanı büyüleyen doğasından siz de büyülenmek istemez misiniz? Karacaoğlan ve Dadaloğlu dizelerinde anlam bulan ve sabah ezanında erken öten horozların, ay ve yıldızı içine doldurup, her daim Tarbaz Tepesi’nde dalgalanan ve yankılanan acıların ve yitik mutlulukların bitmez telaşı; al yanaklı ve kiraz dudaklı güzellerin dilinde ve sevdasında yeşerir durur… Oysa her çığlık bir türkü, ağıt, ninni, koçaklama, bozlak ve sevda öykülerine esin kaynağı olan şiirlerde yeşerir. Toros kardelenleri ve çiğdemi gibi başkaldıran ezgilerin, dışa vurumu ya da kırık aynadaki yansımasıdır bu içsel çığlık…

Özellikle, Porsuk ve Beyağıl Köyü yaylaklarında ve Bolkar Dağı eteklerinde özgürce dolaşan yabanıl yılkı atlarına ve kaybolan tay için söylenen bu ağıt; aslında dolunayı ve güneşi içenlerin sessiz çığlığıdır. Şu sese bir kulak verin:

“Gıcıla hey de goca Bulgar gıcıla

Bastırırlar da ardıç ile tuncunan

Beni ayırdılar da çifte kuzumdan

Kişneyi kişneyi de tayları mı yiter

Bolkarların mor otu sana da yeter…”

Bolkarların sevdası, bulutu, karı, yarı, yürek alı, dünü, bu günü, odunu, otu, taşı, toprağı, yaşama dokunan ayazı, sevdası, suyu ve havası herkese yeter… Yörük çobanın kavalındaki ezgiye eşlik eden kurt ulumaları, yılkı atların kişnemeleri, çakıl taşlarını toza dumana çeviren nal şakırtılarına karışmaktadır. Aslında tüm bu şamata ve gürültüyü bastıran bir başka çığlık da karşı yamaçlarda yankılanmaktadır. Bu ses ise; Rana Holtzi / Toros Kurbağalarının sessiz çığlığıdır… Kendi neslini, endemik flora ve faunaların oluşturduğu dünyanın ortak zengin mirası olan çevreyi kirleten ve kendi neslini yok eden ey insanoğlu, silkin ve özüne dön!.. Bize doğa tarafından armağan edilen, bir nefeslik konuk olduğumuz şu ömür diliminde, yaşama dokunduğumuz ve sevdalandığımız bu doğal çevreyi korumanın tam zamanı. Yarın geç olabilir… Anadolu’nun bir başka zengin turizm potansiyelinde buluşmak dileğiyle, dostlukla… Yolunuz ve bahtınız açık olsun…

Not: Bu gezimde bana katkı sağlayan; Dağcılık Federasyonu üyesi Nuri Dokuzoğlu, Arkeolog Mustafa Eryaman, Niğde Üniversitesi Öğretim üyesi Cengiz Kınacı, Porsuk Köyü Muhtarı Faruk Ünver, Maden Köyü Muhtarı Erdoğan Özbiler, Tekneçukur Köyü Kayadibi Alabalık Tesisi, Darboğaz Köyü’nden Sosyolog Aysel Özcan ve Kiraz üreticisi Bekir Altınsu’ya teşekkürler…

Son...